Alzheimer ve Uykunun Önemi

Share on facebook
Share on twitter
Share on whatsapp
Share on telegram
alzheimer ve uykunun önemi

Uyku, insan sağlığı için en az su ve yemek kadar hayati bir önem taşımaktadır. Kaliteli uyku sayesinde insanların vücut dirençleri yükselir, sindirim sistemleri daha düzgün bir şekilde çalışmaya başlar ve kronik ağrılarda azalma görülür. Tüm bu faydaların yanında uykunun hücre bölünmesine yardımcı olacak hormonların salgılanmasına yardım etmesi ve hücrelerin uyurken yenilenmeleri, uykuyu beyin fonksiyonlarının düzgün bir şekilde çalışması için en önemli şartlardan birisi haline getirmektedir. alzheimer ve uykunun önemi

Uykunun beyin fonksiyonları üzerindeki etkisi Alzheimer hastalığının bu fonksiyonların işlevini kaybetmelerinden kaynaklanması nedeniyle de uykuyu hastalık kapsamında incelenmesi gereken başlıca konulardan yapmaktadır. “ALZHEİMER VE UYKUNUN ÖNEMİ” isimli yazımızı okuyarak Alzheimer ve uyku konuları hakkında detaylı bilgi sahibi olabilirsiniz. alzheimer ve uykunun önemi

Yaşlılık uyku problemlerinin arttığı bir dönemdir. Yaşlı bireyler uyku problemleri nedeniyle birtakım uyku ilaçlarına başvurabilmektedir. Özellikle gençlik döneminde kazanılmış uyku alışkanlıkları bu dönemin daha sancılı geçmesine sebep vermektedir. Uyku, hücrelerin yenilenmesini ve onarımını sağlayarak daha sağlıklı kalmamıza  katkı vermektedir. Yetersiz uyku durumunda beyinde hücreler fonksiyonlarını yerine getirememekte ve sinir hücreleri yok olmaya başlamaktadır. Alzheimer hastalığının genel nedeni beyindeki sinir hücrelerinin ve hücreleri bağlayan iletişim ağlarının işlevlerini yerine getirememesidir. Bu nedenle hayatı boyunca yeterli uzunlukta ve kalitede uyumamış insanların hastalığa yakalanma şansı yükselmektedir. alzhei

Yaşlanma,bireyin doğumundan itibaren başlayıp hayatının sonuna kadar devam eden bir süreçtir.Yaşlanma ile birlikte bireyin hücrelerinden organlarına kadar bütün fonksiyonları azalır.Yaşlanma bir süreçtir ve asla durmaz.Biyolojik yaşlanma her bireyde farklı hızlarda olabilmektedir.Bireyin nasıl beslendiği,yaşam tarzı,genetik özellikleri yaşlanma sürecini düzenleyen faktörlerdir.Günümüze kadar yaşlanmayla ilgili bir çok teori ortaya atılmıştır.

Huzurevi mi arıyorsunuz?

Aradığınız huzurevini Sosyal Hizmet Uzmanlarımızın danışmanlığı ve referansı ile bulmak için arayın.
+90 552 221 88 33 – +90 212 873 05 07

Güncel kabül gören yaşlanma teorisi genetik ile ilgilidir.Bu teoriye göre yaşlanma,hücre proteinlerinde ve genetik yapılarda meydana gelen bozulmaların sonucudur.Yaşlanmanın genetik kısmı bireyin elinde değildir ancak bazı durumlarda daha dikkatli olup bu süreci uzatabilir.Beslenme,uyku düzeni,spor gibi dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde durmalıdır. yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

YAŞLANMANIN BİYOLOJİK ETKİLERİ

yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler, Yaşlanmayla birlikte insanların biyolojik yapılarında değişiklikler olur. Kalp, damar ve endokrin bezlerinde birtakım değişimler, beyinde nöron sayısında azalma, kas, iskelet, dolaşım, sindirim sistemi ve üreme yeteneğinin kaybolması, genel vücut direncinde azalma görülür. Yaşlanmayla birlikte meydana gelebilen yeti yitimi tüm dünyada ve ülkemizde birey, aile ve toplumu ciddi bir şekilde etkileyebilmektedir. Sosyal ve ekonomik açıdan yüksek maliyetlere neden olmaktadır. Temel fiziksel, ruhsal ve mental fonksiyonlardaki gerilemelerin bir sonucu olan yeti yitiminin ortaya çıkmasında bu fonksiyonların her biri ayrı önem taşımaktadır. Mobilite, hareket etme yeteneği ile ilişkili bir kavramdır.Fiziksel fonksiyonların önemli bir bileşenidir.

Ülkemizde yapılan bazı çalışmalarda, yaşlılarda en fazla zorluk yaşanan günlük yaşam aktivitelerini sıralamıştır.Bunlar; yürüme, ev dışına çıkma, merdiven çıkma, alışveriş yapma ve ulaşım gibi mobilite yetisine bağlı aktiviteler olduğu bildirilmiştir .Yapılan birçok çalışmada, çok sayıda yaşlıda yaşın ilerlemesiyle birlikte mobilitede bir düşüş yaşandığı, bu düşüşün bir sonucu olarak daha ileri düzeyde ve tüm alanlarda yeti yitimi gelişme olasılığında artış izlenmiştir.

Ülkemizde yapılan bir çalışmada yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, tek başına yaşama, medeni durum, sabit aylık gelir, postural hipotansiyon, kronik hastalıkların varlığı ve sayısı, ilaç kullanımı ve kullanılan ilaç sayısı, antihipertansifler, kalp yetmezliği, hipertansiyon osteoartrit-romatoid artrit ve işitme bozukluğu, mobilitede yetiyitimi ile ilişkili iken yaşlıya bakım verenin olması, sağlık güvencesi, dispne, bronşit, kronik eklem ve sırt ağrısı, diyabet, görme bozukluğu ve ilaç kullanımının ilişkili olmadığı saptanmıştır . Ayrıca, mobilitede yeti yitimi olan yaşlıların artmış oranda fiziksel ve sosyal yeti yitimi yaşadıkları tespit edilmiştir.

Huzurevi mi arıyorsunuz?

Aradığınız huzurevini Sosyal Hizmet Uzmanlarımızın danışmanlığı ve referansı ile bulmak için arayın.
+90 552 221 88 33 – +90 212 873 05 07

Sürekli kullanılan bazı ilaçlar, akciğer hastalığı, artrit, diyabet ve periferik damar hastalıkları yaşlılarda cinsel istek ve aktivitede azalmaya neden olurlar. Çeşitli hastalıklar sonucu gerçekleştirilen mastektomi ve histerektomi gibi cinsel organlara yönelik yapılan operasyonlar sonucunda kadında, artık çirkin bir görünüme sahip olduğu, cinsel cazibesini kaybettiğine yönelik düşünceler gelişebilir. Bu düşünceler de hastanın kendisini değersiz hissetmesini, güven duygusunun azalmasına sebep olabilir .Yaşlanma sürecinde organ sistemlerinde ortaya çıkan belirtiler, yaşlanmanın biyolojik mekanizmalarına göre daha iyi açıklanabilmiştir. Bunun sebebi, yaşlanma belirtilerinin ‘gözle görülebilir ve takip edilebilir olmasıdır.

Genel olarak biyolojik yaşlanma belirtileri, tüm vücut sistemlerinde yıpranma ve gerileme olarak gözlenir. Yaş ilerledikçe kronik hastalıkların görülme sıklığı artmaya başlar. Örneğin, ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun % 90’nında bir, %35’inde iki, %23’ünde üç, %15’inde dört ve dörtten daha fazla kronik sağlık sorunu bulunmaktadır. Yaşlılıkta bilişsel işlevlerde genel olarak bir kayıp olmakla birlikte bu kayıp herkeste aynı düzeyde değildir. Hatta her bireyde farklı bilişsel işlevler farklı oranlarda etkilenirler.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Yaşlanmayla birlikte dikkat, algılama ve problem çözme yeteneğinde azalma, bellekte kayıt ve hatırlama işlevlerinde, bilgiyi hızlı işleme, yürütücü işlevler, görsel beceri, öğrenme ve düşünme hızında yavaşlama görülür. Özellikle yürütücü işlevler, yapılacak işlerin öncelik sırasına göre belirlenmesi ve bunların belli bir sıra dahilinde yapılmasından sorumludurlar. Bireyin bağımsız bir şekilde hayatını devam ettirebilmesinde etkilidirler.

Doğuştan itibaren var olan beyin dokusu ve sinaps yoğunluğu eğitim ve öğrenime bağlı olarak artar ve bilişsel birikim oluşur. Bu yapıda genetik faktörler önemli bir yer tutmakla birlikte yüksek zihinsel yetenekler, gelişmiş baş etme mekanizmaları, akademik başarı ve sağlıklı yaşam gibi birçok faktör yer almaktadır.

YAŞLANMANIN PSİKOLOJİK ETKİLERİ

Yaşlanma fizyolojik değişimin yanı sıra bireyin psikolojik durumunu da etkiler.Geçen yüzyılda gerçekleşen tıbbi ilerlemeler ve yaşam koşullarındaki gelişmelere dair çalışmalar yapıldı.Yapılan çalışmalar sonucunda yaşlılarda ruhsal bozukluklar, erişkin yaş gruplarıyla karşılaştırıldığında daha az sıklıkta gözlenmiştir. Yaşlılarda psikiyatrik hastalıkların erişkinlerden daha farklı klinik bulgular vermesi, başta demans ve depresyon gibi hastalıkların klinik belirtilerin yaşlılığın doğal seyrinde normal olarak algılanması ve özellikle yaşlı popülasyonu da kapsayan epidemiyolojik çalışmaların yetersizliği yaşlı hastalarda tanı koymayı güçleştiren faktörlerdiryaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Majör depresyon, anksiyete bozuklukları, madde bağımlılıkları ve psikotik bozukluklar gibi yaygın hastalıkların daha genç yaş gruplarına oranla yaşlılarda daha az olduğu izlenmiştir .Bir çalışmada fiziksel rahatsızlıkları olan yaşlılar arasında olumsuz duygulardan çok olumlu duyguların var olduğu gözlemlenmiş, hatta ilerlemiş yaşın ve hastalığın bu insanların bakış açılarında olumsuzluğa yol açması gerekmediği görüşü daha çok destek bulmuştur. Hayatının son dönemine geldiğini bilen ve ölümün daha çok farkında olan yaşlı bireylerin, duygusal olarak anlamlı ilişkilerini korumak için daha büyük bir motivasyonları olduğu görülmüştür.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

İlk kişilik gelişimi teorisyenlerine göre gelişme, çocukluğun ya da ergenliğin son bulmasıyla tamamlanıyordu. Kişiliğin gelişiminin hayat boyunca devam ettiğini öne süren gelişim teorisyenlerinden biri Erik Erikson’dur . Erikson, yaşlılığı hayatın daha önceki evrelerinde kazanılmış olan benlik özelliklerinin iyice olgunlaşıp birbiri ile bütünleştiği bir süreç olarak tanımlamıştır.

Ona göre bu dönemde yaşamın acı tatlı tüm yönleri olduğu gibi kabul edilmiş, benimsenmiştir. Böylece kişinin huzura ve bilgeliğe ulaşması mümkün olur. Geçmişe yönelik pişmanlıklar, keşkeler yoktur. Yaşamın kalan kısmında ise geleceğe yönelik korku ve endişe gözlenmez. Kaçınılmaz sonuç olan ölüm, yaşamın doğal bir parçası olarak görülüp huzur içinde beklenir. Böylece kişide benlik bütünlüğü sağlanmış olur. Erikson, yaşamın bu son evresindeki krizi bütünlük ya da umutsuzluk olarak isimlendirdi. Eğer benlik bütünlüğü sağlanamamışsa, geçmişin kötü yaşandığı duygusu, hayatı tekrar yaşama özlemi görülür.

Sonuçta da yaşlıda umutsuzluk ve ölüm korkusu gelişir . Erikson’un teorisini destekleyen bir çalışmada, yaşam evrelerinin farklı yaşlardaki bireyler olsa da, art arda bir sıra izlediğini ve bu evrelerin etnik ve sosyoekonomik farklılıklara rağmen bütün toplumlarda geçerli olduğu gösterilmiştir . Erikson yaşamın her evresindeki gelişimsel ödevlere ve aşamalara odaklanırken, bazı teorisyenler de bireyin kişilik özelliklerini ve bu özelliklerin yaşam sürecini nasıl belirlediğini tanımlamaya çalışmışlardır.

Bireyleri çocukluğundan itibaren başlayıp tüm yaşamı boyunca izleyen uzun süreli çalışmalarda beş temel kişilik özelliğinin değişmediğini bulunmuştur. Bunlar dışa dönüklük, nevrotizm, uyumluluk, deneyime açıklık ve bilinçlilik. Bazı çalışmalara göre, bireyler en yaşlı gruplara doğru ilerlerken dışa dönüklüklerinde hafif bir azalma, uyumluluklarında hafif bir artma görülmüştü. Bu sonuçlar, kişiliğin yaşlandıkça katılaştığını savunan teorilerle ters düşmektedir . Kişilik gelişimiyle ilgili önemli bir teori de Carl Gustav Jung’a aittir.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Jung’a göre birey yaşamına bir bütün halinde başlar. Yaşam boyunca, kişiliği oluşturan her bir sistem diğerlerinden farklılaşmaya ve kendi içinde ayrımlaşmaya uğrar. Bu gelişim sürecini bireyleşim olarak adlandırmıştır. Bireyleşme kişide doğuştan itibaren var olan bir olgudur. Dış uyaranlar olmaksızın da gelişmesi mümkün olmakla birlikte sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için eğitime ve sosyal yaşama ihtiyacı vardır. Eğitimle birlikte kişiliğin her bir parçasının bireyleşmesi sağlanmaya çalışılır.

Yaşlanma,bireyin doğumundan itibaren başlayıp hayatının sonuna kadar devam eden bir süreçtir.Yaşlanma ile birlikte bireyin hücrelerinden organlarına kadar bütün fonksiyonları azalır.Yaşlanma bir süreçtir ve asla durmaz.Biyolojik yaşlanma her bireyde farklı hızlarda olabilmektedir.Bireyin nasıl beslendiği,yaşam tarzı,genetik özellikleri yaşlanma sürecini düzenleyen faktörlerdir.Günümüze kadar yaşlanmayla ilgili bir çok teori ortaya atılmıştır.

Huzurevi mi arıyorsunuz?

Aradığınız huzurevini Sosyal Hizmet Uzmanlarımızın danışmanlığı ve referansı ile bulmak için arayın.
+90 552 221 88 33 – +90 212 873 05 07

Güncel kabül gören yaşlanma teorisi genetik ile ilgilidir.Bu teoriye göre yaşlanma,hücre proteinlerinde ve genetik yapılarda meydana gelen bozulmaların sonucudur.Yaşlanmanın genetik kısmı bireyin elinde değildir ancak bazı durumlarda daha dikkatli olup bu süreci uzatabilir.Beslenme,uyku düzeni,spor gibi dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde durmalıdır. yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

YAŞLANMANIN BİYOLOJİK ETKİLERİ

yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler, Yaşlanmayla birlikte insanların biyolojik yapılarında değişiklikler olur. Kalp, damar ve endokrin bezlerinde birtakım değişimler, beyinde nöron sayısında azalma, kas, iskelet, dolaşım, sindirim sistemi ve üreme yeteneğinin kaybolması, genel vücut direncinde azalma görülür. Yaşlanmayla birlikte meydana gelebilen yeti yitimi tüm dünyada ve ülkemizde birey, aile ve toplumu ciddi bir şekilde etkileyebilmektedir. Sosyal ve ekonomik açıdan yüksek maliyetlere neden olmaktadır. Temel fiziksel, ruhsal ve mental fonksiyonlardaki gerilemelerin bir sonucu olan yeti yitiminin ortaya çıkmasında bu fonksiyonların her biri ayrı önem taşımaktadır. Mobilite, hareket etme yeteneği ile ilişkili bir kavramdır.Fiziksel fonksiyonların önemli bir bileşenidir.

Ülkemizde yapılan bazı çalışmalarda, yaşlılarda en fazla zorluk yaşanan günlük yaşam aktivitelerini sıralamıştır.Bunlar; yürüme, ev dışına çıkma, merdiven çıkma, alışveriş yapma ve ulaşım gibi mobilite yetisine bağlı aktiviteler olduğu bildirilmiştir .Yapılan birçok çalışmada, çok sayıda yaşlıda yaşın ilerlemesiyle birlikte mobilitede bir düşüş yaşandığı, bu düşüşün bir sonucu olarak daha ileri düzeyde ve tüm alanlarda yeti yitimi gelişme olasılığında artış izlenmiştir.

Ülkemizde yapılan bir çalışmada yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, tek başına yaşama, medeni durum, sabit aylık gelir, postural hipotansiyon, kronik hastalıkların varlığı ve sayısı, ilaç kullanımı ve kullanılan ilaç sayısı, antihipertansifler, kalp yetmezliği, hipertansiyon osteoartrit-romatoid artrit ve işitme bozukluğu, mobilitede yetiyitimi ile ilişkili iken yaşlıya bakım verenin olması, sağlık güvencesi, dispne, bronşit, kronik eklem ve sırt ağrısı, diyabet, görme bozukluğu ve ilaç kullanımının ilişkili olmadığı saptanmıştır . Ayrıca, mobilitede yeti yitimi olan yaşlıların artmış oranda fiziksel ve sosyal yeti yitimi yaşadıkları tespit edilmiştir.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Huzurevi mi arıyorsunuz?

Aradığınız huzurevini Sosyal Hizmet Uzmanlarımızın danışmanlığı ve referansı ile bulmak için arayın.
+90 552 221 88 33 – +90 212 873 05 07

Sürekli kullanılan bazı ilaçlar, akciğer hastalığı, artrit, diyabet ve periferik damar hastalıkları yaşlılarda cinsel istek ve aktivitede azalmaya neden olurlar. Çeşitli hastalıklar sonucu gerçekleştirilen mastektomi ve histerektomi gibi cinsel organlara yönelik yapılan operasyonlar sonucunda kadında, artık çirkin bir görünüme sahip olduğu, cinsel cazibesini kaybettiğine yönelik düşünceler gelişebilir. Bu düşünceler de hastanın kendisini değersiz hissetmesini, güven duygusunun azalmasına sebep olabilir .Yaşlanma sürecinde organ sistemlerinde ortaya çıkan belirtiler, yaşlanmanın biyolojik mekanizmalarına göre daha iyi açıklanabilmiştir. Bunun sebebi, yaşlanma belirtilerinin ‘gözle görülebilir ve takip edilebilir olmasıdır.

Genel olarak biyolojik yaşlanma belirtileri, tüm vücut sistemlerinde yıpranma ve gerileme olarak gözlenir. Yaş ilerledikçe kronik hastalıkların görülme sıklığı artmaya başlar. Örneğin, ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun % 90’nında bir, %35’inde iki, %23’ünde üç, %15’inde dört ve dörtten daha fazla kronik sağlık sorunu bulunmaktadır. Yaşlılıkta bilişsel işlevlerde genel olarak bir kayıp olmakla birlikte bu kayıp herkeste aynı düzeyde değildir. Hatta her bireyde farklı bilişsel işlevler farklı oranlarda etkilenirler.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Yaşlanmayla birlikte dikkat, algılama ve problem çözme yeteneğinde azalma, bellekte kayıt ve hatırlama işlevlerinde, bilgiyi hızlı işleme, yürütücü işlevler, görsel beceri, öğrenme ve düşünme hızında yavaşlama görülür. Özellikle yürütücü işlevler, yapılacak işlerin öncelik sırasına göre belirlenmesi ve bunların belli bir sıra dahilinde yapılmasından sorumludurlar. Bireyin bağımsız bir şekilde hayatını devam ettirebilmesinde etkilidirler.

Doğuştan itibaren var olan beyin dokusu ve sinaps yoğunluğu eğitim ve öğrenime bağlı olarak artar ve bilişsel birikim oluşur. Bu yapıda genetik faktörler önemli bir yer tutmakla birlikte yüksek zihinsel yetenekler, gelişmiş baş etme mekanizmaları, akademik başarı ve sağlıklı yaşam gibi birçok faktör yer almaktadır.

YAŞLANMANIN PSİKOLOJİK ETKİLERİ

Yaşlanma fizyolojik değişimin yanı sıra bireyin psikolojik durumunu da etkiler.Geçen yüzyılda gerçekleşen tıbbi ilerlemeler ve yaşam koşullarındaki gelişmelere dair çalışmalar yapıldı.Yapılan çalışmalar sonucunda yaşlılarda ruhsal bozukluklar, erişkin yaş gruplarıyla karşılaştırıldığında daha az sıklıkta gözlenmiştir. Yaşlılarda psikiyatrik hastalıkların erişkinlerden daha farklı klinik bulgular vermesi, başta demans ve depresyon gibi hastalıkların klinik belirtilerin yaşlılığın doğal seyrinde normal olarak algılanması ve özellikle yaşlı popülasyonu da kapsayan epidemiyolojik çalışmaların yetersizliği yaşlı hastalarda tanı koymayı güçleştiren faktörlerdiryaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Majör depresyon, anksiyete bozuklukları, madde bağımlılıkları ve psikotik bozukluklar gibi yaygın hastalıkların daha genç yaş gruplarına oranla yaşlılarda daha az olduğu izlenmiştir .Bir çalışmada fiziksel rahatsızlıkları olan yaşlılar arasında olumsuz duygulardan çok olumlu duyguların var olduğu gözlemlenmiş, hatta ilerlemiş yaşın ve hastalığın bu insanların bakış açılarında olumsuzluğa yol açması gerekmediği görüşü daha çok destek bulmuştur. Hayatının son dönemine geldiğini bilen ve ölümün daha çok farkında olan yaşlı bireylerin, duygusal olarak anlamlı ilişkilerini korumak için daha büyük bir motivasyonları olduğu görülmüştür.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

İlk kişilik gelişimi teorisyenlerine göre gelişme, çocukluğun ya da ergenliğin son bulmasıyla tamamlanıyordu. Kişiliğin gelişiminin hayat boyunca devam ettiğini öne süren gelişim teorisyenlerinden biri Erik Erikson’dur . Erikson, yaşlılığı hayatın daha önceki evrelerinde kazanılmış olan benlik özelliklerinin iyice olgunlaşıp birbiri ile bütünleştiği bir süreç olarak tanımlamıştır.

Ona göre bu dönemde yaşamın acı tatlı tüm yönleri olduğu gibi kabul edilmiş, benimsenmiştir. Böylece kişinin huzura ve bilgeliğe ulaşması mümkün olur. Geçmişe yönelik pişmanlıklar, keşkeler yoktur. Yaşamın kalan kısmında ise geleceğe yönelik korku ve endişe gözlenmez. Kaçınılmaz sonuç olan ölüm, yaşamın doğal bir parçası olarak görülüp huzur içinde beklenir. Böylece kişide benlik bütünlüğü sağlanmış olur. Erikson, yaşamın bu son evresindeki krizi bütünlük ya da umutsuzluk olarak isimlendirdi. Eğer benlik bütünlüğü sağlanamamışsa, geçmişin kötü yaşandığı duygusu, hayatı tekrar yaşama özlemi görülür.

Sonuçta da yaşlıda umutsuzluk ve ölüm korkusu gelişir . Erikson’un teorisini destekleyen bir çalışmada, yaşam evrelerinin farklı yaşlardaki bireyler olsa da, art arda bir sıra izlediğini ve bu evrelerin etnik ve sosyoekonomik farklılıklara rağmen bütün toplumlarda geçerli olduğu gösterilmiştir . Erikson yaşamın her evresindeki gelişimsel ödevlere ve aşamalara odaklanırken, bazı teorisyenler de bireyin kişilik özelliklerini ve bu özelliklerin yaşam sürecini nasıl belirlediğini tanımlamaya çalışmışlardır.

Bireyleri çocukluğundan itibaren başlayıp tüm yaşamı boyunca izleyen uzun süreli çalışmalarda beş temel kişilik özelliğinin değişmediğini bulunmuştur. Bunlar dışa dönüklük, nevrotizm, uyumluluk, deneyime açıklık ve bilinçlilik. Bazı çalışmalara göre, bireyler en yaşlı gruplara doğru ilerlerken dışa dönüklüklerinde hafif bir azalma, uyumluluklarında hafif bir artma görülmüştü. Bu sonuçlar, kişiliğin yaşlandıkça katılaştığını savunan teorilerle ters düşmektedir . Kişilik gelişimiyle ilgili önemli bir teori de Carl Gustav Jung’a aittir.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Jung’a göre birey yaşamına bir bütün halinde başlar. Yaşam boyunca, kişiliği oluşturan her bir sistem diğerlerinden farklılaşmaya ve kendi içinde ayrımlaşmaya uğrar. Bu gelişim sürecini bireyleşim olarak adlandırmıştır. Bireyleşme kişide doğuştan itibaren var olan bir olgudur. Dış uyaranlar olmaksızın da gelişmesi mümkün olmakla birlikte sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için eğitime ve sosyal yaşama ihtiyacı vardır. Eğitimle birlikte kişiliğin her bir parçasının bireyleşmesi sağlanmaya çalışılır.

YAŞLILIK DÖNEMİ RUHSAL BOZUKLUKLARI

İnsan hayatının uzaması ile birlikte hem fiziksel hastalıkların hem de bazı psikiyatrik bozuklukların görülme oranı artmaktadır. Yaşlı hastalarda psikiyatrik hastalıklar sık görülmekle birlikte erişkinlere kıyasla daha düşük oranlarda izlenmektedirler. Bu durumun birçok nedeni vardır. Yaşlıların yaşam kalitesindeki ve işlevselliğindeki azalmaya bağlı olarak bir ruhsal bozukluğun tanı ölçütlerini tam olarak karşılamayabilir.

Yaşlılar ruhsal belirtilerini özellikle inkar edebilir veya daha az oranda hekime ifade edebilirler. Ayrıca, bu bireylerin sahip oldukları kronik hastalıklar ve kullandıkları ilaçlar ruhsal belirtileri maskeleyebilir. Yaşlı hasta grubuyla çalışan hekimlerin erişkin hastalarla karşılaştırıldığında psikiyatrik muayene esnasında daha aktif rol almaları, aileden hasta hakkında daha çok bilgi edinmeleri ve var olan diğer kronik hastalıklarla birlikte hastanın bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi gerekir.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Mevcut tanı yöntemleri kullanılarak yapılan değerlendirmelere göre yaşlılarda majör depresif bozukluk tanılı hastalara daha az oranda rastlanılmaktadır.Ciddi tıbbi sorunları olan, bellek, yönetsel işlevler ve bilgi işleme gibi bilişsel işlevlerinde bozulma olan hastalarda tanı koymada zorluk yaşanır. Buna karşın distimik bozukluk, kronik minör depresyon ve eşik altı depresyon, yetişkinlerle karşılaştırıldığında yaşlı hastalarda daha yüksek oranda görülmekte olup bu oran %35’lere kadar çıkabilmektedir.

Depresyon için risk etmenleri arasında kadın cinsiyet, travmatik yaşam olayları, kronik hastalıklarının varlığı, yetersiz aile ve sosyal destek, uyku bozukluğu, alkol madde kötüye kullanımı, geç başlangıçlı depresyon, tek başına ve bakım evlerinde yaşamak yer almaktadır.Tedavi edilmeyen kronik depresyonunu olan yaşlıların depresyonu olmayanlara oranla yaklaşık olarak iki kat daha fazla kansere yakalandıkları saptanmıştır.Yaşlılarda depresyonun tanısında dikkate alınması gerekli hastalıklardan birisi de demanstır.Demans yaşlılarda en sık görülen nöropsikiyatrik bozukluklardan birisidir. Alzheimer hastalığı ise,bu tür hastalıklar arasında en sık görülen hastalıktır ve demansların %50-75’ini oluşturur.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

YAŞLILIK DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN HASTALIKLAR

Yaşlanma ile beraber kas-iskelet sisteminde de bir takım değişiklikler meydana gelir. Yaşlanmayla kemik kaybı oluşur, kemik mineral yoğunluğu azalır, kemik yapısı bozulur. Eklemlerde bulunan kıkırdak yapısı incelir; kıkırdağın yapısında bulunan bazı maddeler esnekliğini kaybeder, sertleşir ve daha katı, kırılgan bir hal alır. Bağlar ve tendonlar yırtılmaya yatkın hale gelir, oluşan yırtıklar da zor iyileşir. Yine omurgadaki disklerin sıvı içeriği azalır, beslenmesi bozulur, çatlaklar ve aşınmalar oluşur.

Kas liflerinin sayısı ve büyüklüğü giderek azalır, bu da iskelet kası kütlesinde ve gücünde azalmaya yol açar. Kas-iskelet sisteminde meydana gelen bu ve bunun benzeri değişiklikler sonucunda yaşlılarda bazı hastalıklar daha sık görülür hale gelir. Aşağıda bu hastalıklardan bazılarına değinilmiştir. Osteoartrit Halk arasında Kireçlenme olarak bilinen Osteoartrit, eklem kıkırdağının kaybı ve eklem çevresindeki kemiğin yeniden şekillenmesi ile karakterize çok faktörlü, yavaş ilerleme gösteren, müzmin bir hastalıktır. Özellikle yük taşıyan eklemlerde ilerleyici olarak ortaya çıkmaktadır.

Osteoartrit yaşlı hastalarda kas iskelet sisteminden kaynaklanan özürlülük ve ağrının en sık nedenidir. Hastalığın oluşum biçimi tam olarak anlaşılamamıştır. Genetik, yaş, şişmanlık, kadın cinsiyet, artmış kemik yoğunluğu, eklem gevşekliği ve ekleme aşırı yüklenme bilinen risk faktörleridir. 50 yaşından önce erkeklerde, 50 yaşından sonra kadınlarda özellikle de diz ekleminde daha sık olarak görülür. Şişmanlık diz osteoartriti için bir risk faktörüdür. Şişmanlık sadece yük taşıyan eklemlerde yükü arttırmaz; ayrıca duruşu, yürüyüşü ve fiziksel aktivite düzeylerini de değiştirerek eklem yapısında bozulmaya neden olur. Bir ya da birden çok nedene bağlı olarak (metabolik hastalıklar, kırık, aşırı yüklenme, mikrobik iltihap gibi) oluşabileceği gibi çoğu zamanda herhangi bir nedeni yoktur. Herhangi bir eklemde gelişebilirse de bazı eklemler hastalıktan daha fazla etkilenir; Boyun – Ağrı omuza ya da enseye yayılabilir. bel Ağrı sırta veya bacaklara yayılabilir.

Ağrı kalçaya, kasıklara veya dize yayılabilir. El parmakları özellikle tırnaklara yakın parmak eklemleri ve başparmak eklem kökü tutulur. Cisimleri kavramada zorluk yaratabilir. Diz özellikle yürümede, merdiven inmede ve çıkmada zorluğa neden olur. Ayak parmak eklem kökü tutulur, yürüme ağrılıdır. Hastalarda etkilenen eklemde ağrı, tutukluk, şişlik, hareket zorluğu, güçsüzlük, şekil bozukluğu, gıcırdama hissi/sesi, güvensizlik/boşluk hissi veya işlev zorluğu/kaybı gibi yakınmalara neden olur. Genellikle bu yakınmalar yavaş ve sinsi seyirli başlar. Muayenede etkilenen eklemin ve eklemi çevreleyen yumuşak dokuların dikkatlice değerlendirilmesi gerekmektedir.yaşlılıkta

fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Eklemde şişlik, hareket kısıtlılığı ve eklemden ses gelmesi gibi muayene bulguları saptanabilir. Hastalığın tanısının konmasında düz grafiler genellikle yeterlidir. Hastaların çoğunda kan tahlilleri de normaldir; bu incelemeler daha çok diğer hastalıkları ayırt etmek için kullanılır. Hastalığın tedavisinde, hastalara tedavinin amaçları, yaşam şekli değişiklikleri, egzersiz, aktivitelerinin takibi, kilo kaybı, eklemi koruma konusunda eğitim verilmelidir. Ağrısı olan hastalar fizik tedaviye yönlendirilmeli; fizik tedavi uygulamalarının yanı sıra hastalar düzenli egzersiz yapma konusunda cesaretlendirilmelidir. Yine kaplıca uygulamaları ve su içi egzersizler de etkili olmaktadır. Kilolu hastalar, kilo verme ve düşük kiloda kalma konusunda teşvik edilmelidir.

Baston, yürüteç gibi yürümeye yardımcı cihazlar ağrıyı azaltacağından hastaların bu cihazları kullanmaları uygun olur. Yine hastalara uygun dizlik, tabanlık ve ayakkabı değişiklikleri de önerilmelidir. Hafif ve orta dereceli ağrısı olan hastalara başlangıçta basit ağrı kesiciler, yeterli yanıt alınamadığında da daha güçlü ağrı kesici ilaçlar; ayrıca lokal uygulanan ilaçlar, eklem içi enjeksiyonlar, hastalık ya da eklem yapısını düzenleyici ilaçlar uygulanabilir. İlaç ve ilaç dışı tedavilerle ağrıda yeterli azalma ve fonksiyonel iyileşme sağlanamayan, yaşam kalitesi bozulan hastalarda cerrahi tedavi yöntemlerine başvurulabilinir.Yaşlılık döneminde bir hastalık ise Kas kitlesi kaybıdır.Yaşlılık özellikle yağsız vücut kitlesi ve kas kitlesinin ilerleyici kaybı ile ilgilidir.

Yaşlanmanın başladığı 45 yaştan itibaren 90’lı yaşlara gelindiğinde eğer özel önlemler alınmazsa kas kitlesinin neredeyse yarısı kaybedilir. Kişiler arası farklılıklar olsa bile yaşlanmayla birlikte kol ve bacaklardaki kas kitlesi azalır, yağ depoları özellikle erkeklerde göbek çevresinde, kadınlarda kalça çevresinde artar. Vücut şekli bu şekilde değişirken vücut ağırlığı aynı kalabilir.

Yaş bağımlı değişiklikler (büyüme hormonu ve benzerlerinde azalma, menopoz, andropoz), egzersiz ve fiziksel aktivitenin azalması, diyetle yetersiz protein ve enerji alımı, iskelet kaslarının azalmış protein sentezi kas kitlesi ve gücündeki azalmadan sorumlu tutulmaktadır. Bu durumun zararlı sonuçları kas kuvvet kaybı, kas kuvvet kaybının yol açtığı hareket kaybı, yürüyüş ve denge bozuklukları ve düşme ile karakterizedir. Bunlar da hastane yatışlarına ve hareketsizliğe neden olur ki zaten bunlarda kas kitlesi kaybını daha da artırarak kısır bir döngü oluşturur.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Kas kuvvet kaybı aynı zamanda yaşlılıktaki düşkünlüğün hem erkeklerde hem de kadınlarda önemli bir bileşenidir. Düşkünlükle yaşlı insanın bağımsızlığı kaybolmakta, yaşam kalitesi azalmaktadır. Bu nedenle kas kitlesi kaybının önlenmesi ve tedavisi önemlidir. Bu da ancak proteinden zengin diyetin düzenli ve yeterli fiziksel egzersizle birleştirilmesi ile mümkün olabilir.Bir diğer hastalık ise d vitamini eksikliğidir.

Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini ya besinlerle alınır ya da cildimizde güneş ışığının etkisiyle oluşur. D vitamini, gıdalarla alınan kalsiyumun bağırsaklardan emilimini, kemiklerden kalsiyumun geri çekilmesini ve böbreklerden kalsiyumun geri emilmesini sağlayarak kan kalsiyumunu normal sınırlar içinde tutar.

Kalsiyum metabolizmasında önemli rol oynayan D vitamini yalnızca kemik ve diş dokusu için değil aynı zamanda bağışıklık sistemi için de gereklidir. Kişinin vücut direncini arttırarak, kişiyi bazı kanserlerden, kalpdamar hastalıklarından ve şeker hastalığından koruyabilir. 51-70 yaş arası için günlük 400 ünite, 70 yaş üstü için günlük 600 ünite vitamin D alınması önerilmektedir.

Yaşlılarda genellikle D vitamini düzeyinin düşük olduğu düşünülmektedir. Besinler ve güneş ışığından yeterince yararlanamama bu eksikliğin en önemli nedenleri arasında yer almaktadır. D vitamini özellikle yağlı balıklarda (somon, karides), balık yağında, yumurta sarısı, karaciğer, peynir, süt ve süt ürünlerinde bulunur.

D vitamini eksikliği kemik ağrılarına, kas ağrılarına, kas güçsüzlüğüne ve kemik erimesine yol açar. Vücutta yeterli D vitamini olması için güneş ışığından da yararlanılması gerekmektedir. Haftada 4 ila 6 gün ellerin, kolların ve yüzün 15 dakika güneş görmesi gerekir. Eğer bu mümkün değilse en azından günlük 400 ünite D vitamini almak faydalı olur. 70 yaş üzerinde bu doz günde 800 ünite olmalı ve birlikte 1200 mg kalsiyum alınmalıdır.

YAŞLILIK DÖNEMİ RUHSAL BOZUKLUKLARI

İnsan hayatının uzaması ile birlikte hem fiziksel hastalıkların hem de bazı psikiyatrik bozuklukların görülme oranı artmaktadır. Yaşlı hastalarda psikiyatrik hastalıklar sık görülmekle birlikte erişkinlere kıyasla daha düşük oranlarda izlenmektedirler. Bu durumun birçok nedeni vardır. Yaşlıların yaşam kalitesindeki ve işlevselliğindeki azalmaya bağlı olarak bir ruhsal bozukluğun tanı ölçütlerini tam olarak karşılamayabilir.

Yaşlılar ruhsal belirtilerini özellikle inkar edebilir veya daha az oranda hekime ifade edebilirler. Ayrıca, bu bireylerin sahip oldukları kronik hastalıklar ve kullandıkları ilaçlar ruhsal belirtileri maskeleyebilir. Yaşlı hasta grubuyla çalışan hekimlerin erişkin hastalarla karşılaştırıldığında psikiyatrik muayene esnasında daha aktif rol almaları, aileden hasta hakkında daha çok bilgi edinmeleri ve var olan diğer kronik hastalıklarla birlikte hastanın bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi gerekir.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Mevcut tanı yöntemleri kullanılarak yapılan değerlendirmelere göre yaşlılarda majör depresif bozukluk tanılı hastalara daha az oranda rastlanılmaktadır.Ciddi tıbbi sorunları olan, bellek, yönetsel işlevler ve bilgi işleme gibi bilişsel işlevlerinde bozulma olan hastalarda tanı koymada zorluk yaşanır. Buna karşın distimik bozukluk, kronik minör depresyon ve eşik altı depresyon, yetişkinlerle karşılaştırıldığında yaşlı hastalarda daha yüksek oranda görülmekte olup bu oran %35’lere kadar çıkabilmektedir.

Depresyon için risk etmenleri arasında kadın cinsiyet, travmatik yaşam olayları, kronik hastalıklarının varlığı, yetersiz aile ve sosyal destek, uyku bozukluğu, alkol madde kötüye kullanımı, geç başlangıçlı depresyon, tek başına ve bakım evlerinde yaşamak yer almaktadır.Tedavi edilmeyen kronik depresyonunu olan yaşlıların depresyonu olmayanlara oranla yaklaşık olarak iki kat daha fazla kansere yakalandıkları saptanmıştır.Yaşlılarda depresyonun tanısında dikkate alınması gerekli hastalıklardan birisi de demanstır.Demans yaşlılarda en sık görülen nöropsikiyatrik bozukluklardan birisidir. Alzheimer hastalığı ise,bu tür hastalıklar arasında en sık görülen hastalıktır ve demansların %50-75’ini oluşturur.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

YAŞLILIK DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN HASTALIKLAR

Yaşlanma ile beraber kas-iskelet sisteminde de bir takım değişiklikler meydana gelir. Yaşlanmayla kemik kaybı oluşur, kemik mineral yoğunluğu azalır, kemik yapısı bozulur. Eklemlerde bulunan kıkırdak yapısı incelir; kıkırdağın yapısında bulunan bazı maddeler esnekliğini kaybeder, sertleşir ve daha katı, kırılgan bir hal alır. Bağlar ve tendonlar yırtılmaya yatkın hale gelir, oluşan yırtıklar da zor iyileşir. Yine omurgadaki disklerin sıvı içeriği azalır, beslenmesi bozulur, çatlaklar ve aşınmalar oluşur.

Kas liflerinin sayısı ve büyüklüğü giderek azalır, bu da iskelet kası kütlesinde ve gücünde azalmaya yol açar. Kas-iskelet sisteminde meydana gelen bu ve bunun benzeri değişiklikler sonucunda yaşlılarda bazı hastalıklar daha sık görülür hale gelir. Aşağıda bu hastalıklardan bazılarına değinilmiştir. Osteoartrit Halk arasında Kireçlenme olarak bilinen Osteoartrit, eklem kıkırdağının kaybı ve eklem çevresindeki kemiğin yeniden şekillenmesi ile karakterize çok faktörlü, yavaş ilerleme gösteren, müzmin bir hastalıktır. Özellikle yük taşıyan eklemlerde ilerleyici olarak ortaya çıkmaktadır.

Osteoartrit yaşlı hastalarda kas iskelet sisteminden kaynaklanan özürlülük ve ağrının en sık nedenidir. Hastalığın oluşum biçimi tam olarak anlaşılamamıştır. Genetik, yaş, şişmanlık, kadın cinsiyet, artmış kemik yoğunluğu, eklem gevşekliği ve ekleme aşırı yüklenme bilinen risk faktörleridir. 50 yaşından önce erkeklerde, 50 yaşından sonra kadınlarda özellikle de diz ekleminde daha sık olarak görülür. Şişmanlık diz osteoartriti için bir risk faktörüdür. Şişmanlık sadece yük taşıyan eklemlerde yükü arttırmaz; ayrıca duruşu, yürüyüşü ve fiziksel aktivite düzeylerini de değiştirerek eklem yapısında bozulmaya neden olur. Bir ya da birden çok nedene bağlı olarak (metabolik hastalıklar, kırık, aşırı yüklenme, mikrobik iltihap gibi) oluşabileceği gibi çoğu zamanda herhangi bir nedeni yoktur. Herhangi bir eklemde gelişebilirse de bazı eklemler hastalıktan daha fazla etkilenir; Boyun – Ağrı omuza ya da enseye yayılabilir. bel Ağrı sırta veya bacaklara yayılabilir.

Ağrı kalçaya, kasıklara veya dize yayılabilir. El parmakları özellikle tırnaklara yakın parmak eklemleri ve başparmak eklem kökü tutulur. Cisimleri kavramada zorluk yaratabilir. Diz özellikle yürümede, merdiven inmede ve çıkmada zorluğa neden olur. Ayak parmak eklem kökü tutulur, yürüme ağrılıdır. Hastalarda etkilenen eklemde ağrı, tutukluk, şişlik, hareket zorluğu, güçsüzlük, şekil bozukluğu, gıcırdama hissi/sesi, güvensizlik/boşluk hissi veya işlev zorluğu/kaybı gibi yakınmalara neden olur. Genellikle bu yakınmalar yavaş ve sinsi seyirli başlar. Muayenede etkilenen eklemin ve eklemi çevreleyen yumuşak dokuların dikkatlice değerlendirilmesi gerekmektedir.yaşlılıkta

fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Eklemde şişlik, hareket kısıtlılığı ve eklemden ses gelmesi gibi muayene bulguları saptanabilir. Hastalığın tanısının konmasında düz grafiler genellikle yeterlidir. Hastaların çoğunda kan tahlilleri de normaldir; bu incelemeler daha çok diğer hastalıkları ayırt etmek için kullanılır. Hastalığın tedavisinde, hastalara tedavinin amaçları, yaşam şekli değişiklikleri, egzersiz, aktivitelerinin takibi, kilo kaybı, eklemi koruma konusunda eğitim verilmelidir. Ağrısı olan hastalar fizik tedaviye yönlendirilmeli; fizik tedavi uygulamalarının yanı sıra hastalar düzenli egzersiz yapma konusunda cesaretlendirilmelidir. Yine kaplıca uygulamaları ve su içi egzersizler de etkili olmaktadır. Kilolu hastalar, kilo verme ve düşük kiloda kalma konusunda teşvik edilmelidir.

Baston, yürüteç gibi yürümeye yardımcı cihazlar ağrıyı azaltacağından hastaların bu cihazları kullanmaları uygun olur. Yine hastalara uygun dizlik, tabanlık ve ayakkabı değişiklikleri de önerilmelidir. Hafif ve orta dereceli ağrısı olan hastalara başlangıçta basit ağrı kesiciler, yeterli yanıt alınamadığında da daha güçlü ağrı kesici ilaçlar; ayrıca lokal uygulanan ilaçlar, eklem içi enjeksiyonlar, hastalık ya da eklem yapısını düzenleyici ilaçlar uygulanabilir. İlaç ve ilaç dışı tedavilerle ağrıda yeterli azalma ve fonksiyonel iyileşme sağlanamayan, yaşam kalitesi bozulan hastalarda cerrahi tedavi yöntemlerine başvurulabilinir.Yaşlılık döneminde bir hastalık ise Kas kitlesi kaybıdır.Yaşlılık özellikle yağsız vücut kitlesi ve kas kitlesinin ilerleyici kaybı ile ilgilidir.

Yaşlanmanın başladığı 45 yaştan itibaren 90’lı yaşlara gelindiğinde eğer özel önlemler alınmazsa kas kitlesinin neredeyse yarısı kaybedilir. Kişiler arası farklılıklar olsa bile yaşlanmayla birlikte kol ve bacaklardaki kas kitlesi azalır, yağ depoları özellikle erkeklerde göbek çevresinde, kadınlarda kalça çevresinde artar. Vücut şekli bu şekilde değişirken vücut ağırlığı aynı kalabilir.

Yaş bağımlı değişiklikler (büyüme hormonu ve benzerlerinde azalma, menopoz, andropoz), egzersiz ve fiziksel aktivitenin azalması, diyetle yetersiz protein ve enerji alımı, iskelet kaslarının azalmış protein sentezi kas kitlesi ve gücündeki azalmadan sorumlu tutulmaktadır. Bu durumun zararlı sonuçları kas kuvvet kaybı, kas kuvvet kaybının yol açtığı hareket kaybı, yürüyüş ve denge bozuklukları ve düşme ile karakterizedir. Bunlar da hastane yatışlarına ve hareketsizliğe neden olur ki zaten bunlarda kas kitlesi kaybını daha da artırarak kısır bir döngü oluşturur.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Kas kuvvet kaybı aynı zamanda yaşlılıktaki düşkünlüğün hem erkeklerde hem de kadınlarda önemli bir bileşenidir. Düşkünlükle yaşlı insanın bağımsızlığı kaybolmakta, yaşam kalitesi azalmaktadır. Bu nedenle kas kitlesi kaybının önlenmesi ve tedavisi önemlidir. Bu da ancak proteinden zengin diyetin düzenli ve yeterli fiziksel egzersizle birleştirilmesi ile mümkün olabilir.Bir diğer hastalık ise d vitamini eksikliğidir.

Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini ya besinlerle alınır ya da cildimizde güneş ışığının etkisiyle oluşur. D vitamini, gıdalarla alınan kalsiyumun bağırsaklardan emilimini, kemiklerden kalsiyumun geri çekilmesini ve böbreklerden kalsiyumun geri emilmesini sağlayarak kan kalsiyumunu normal sınırlar içinde tutar.

Kalsiyum metabolizmasında önemli rol oynayan D vitamini yalnızca kemik ve diş dokusu için değil aynı zamanda bağışıklık sistemi için de gereklidir. Kişinin vücut direncini arttırarak, kişiyi bazı kanserlerden, kalpdamar hastalıklarından ve şeker hastalığından koruyabilir. 51-70 yaş arası için günlük 400 ünite, 70 yaş üstü için günlük 600 ünite vitamin D alınması önerilmektedir.

Yaşlılarda genellikle D vitamini düzeyinin düşük olduğu düşünülmektedir. Besinler ve güneş ışığından yeterince yararlanamama bu eksikliğin en önemli nedenleri arasında yer almaktadır. D vitamini özellikle yağlı balıklarda (somon, karides), balık yağında, yumurta sarısı, karaciğer, peynir, süt ve süt ürünlerinde bulunur.

D vitamini eksikliği kemik ağrılarına, kas ağrılarına, kas güçsüzlüğüne ve kemik erimesine yol açar. Vücutta yeterli D vitamini olması için güneş ışığından da yararlanılması gerekmektedir. Haftada 4 ila 6 gün ellerin, kolların ve yüzün 15 dakika güneş görmesi gerekir. Eğer bu mümkün değilse en azından günlük 400 ünite D vitamini almak faydalı olur. 70 yaş üzerinde bu doz günde 800 ünite olmalı ve birlikte 1200 mg kalsiyum alınmalıdır.

Yaşlanma,bireyin doğumundan itibaren başlayıp hayatının sonuna kadar devam eden bir süreçtir.Yaşlanma ile birlikte bireyin hücrelerinden organlarına kadar bütün fonksiyonları azalır.Yaşlanma bir süreçtir ve asla durmaz.Biyolojik yaşlanma her bireyde farklı hızlarda olabilmektedir.Bireyin nasıl beslendiği,yaşam tarzı,genetik özellikleri yaşlanma sürecini düzenleyen faktörlerdir.Günümüze kadar yaşlanmayla ilgili bir çok teori ortaya atılmıştır.

Huzurevi mi arıyorsunuz?

Aradığınız huzurevini Sosyal Hizmet Uzmanlarımızın danışmanlığı ve referansı ile bulmak için arayın.
+90 552 221 88 33 – +90 212 873 05 07

Güncel kabül gören yaşlanma teorisi genetik ile ilgilidir.Bu teoriye göre yaşlanma,hücre proteinlerinde ve genetik yapılarda meydana gelen bozulmaların sonucudur.Yaşlanmanın genetik kısmı bireyin elinde değildir ancak bazı durumlarda daha dikkatli olup bu süreci uzatabilir.Beslenme,uyku düzeni,spor gibi dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde durmalıdır. yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

YAŞLANMANIN BİYOLOJİK ETKİLERİ

yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler, Yaşlanmayla birlikte insanların biyolojik yapılarında değişiklikler olur. Kalp, damar ve endokrin bezlerinde birtakım değişimler, beyinde nöron sayısında azalma, kas, iskelet, dolaşım, sindirim sistemi ve üreme yeteneğinin kaybolması, genel vücut direncinde azalma görülür. Yaşlanmayla birlikte meydana gelebilen yeti yitimi tüm dünyada ve ülkemizde birey, aile ve toplumu ciddi bir şekilde etkileyebilmektedir. Sosyal ve ekonomik açıdan yüksek maliyetlere neden olmaktadır. Temel fiziksel, ruhsal ve mental fonksiyonlardaki gerilemelerin bir sonucu olan yeti yitiminin ortaya çıkmasında bu fonksiyonların her biri ayrı önem taşımaktadır. Mobilite, hareket etme yeteneği ile ilişkili bir kavramdır.Fiziksel fonksiyonların önemli bir bileşenidir.

Ülkemizde yapılan bazı çalışmalarda, yaşlılarda en fazla zorluk yaşanan günlük yaşam aktivitelerini sıralamıştır.Bunlar; yürüme, ev dışına çıkma, merdiven çıkma, alışveriş yapma ve ulaşım gibi mobilite yetisine bağlı aktiviteler olduğu bildirilmiştir .Yapılan birçok çalışmada, çok sayıda yaşlıda yaşın ilerlemesiyle birlikte mobilitede bir düşüş yaşandığı, bu düşüşün bir sonucu olarak daha ileri düzeyde ve tüm alanlarda yeti yitimi gelişme olasılığında artış izlenmiştir.

Ülkemizde yapılan bir çalışmada yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, tek başına yaşama, medeni durum, sabit aylık gelir, postural hipotansiyon, kronik hastalıkların varlığı ve sayısı, ilaç kullanımı ve kullanılan ilaç sayısı, antihipertansifler, kalp yetmezliği, hipertansiyon osteoartrit-romatoid artrit ve işitme bozukluğu, mobilitede yetiyitimi ile ilişkili iken yaşlıya bakım verenin olması, sağlık güvencesi, dispne, bronşit, kronik eklem ve sırt ağrısı, diyabet, görme bozukluğu ve ilaç kullanımının ilişkili olmadığı saptanmıştır . Ayrıca, mobilitede yeti yitimi olan yaşlıların artmış oranda fiziksel ve sosyal yeti yitimi yaşadıkları tespit edilmiştir.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Huzurevi mi arıyorsunuz?

Aradığınız huzurevini Sosyal Hizmet Uzmanlarımızın danışmanlığı ve referansı ile bulmak için arayın.
+90 552 221 88 33 – +90 212 873 05 07

Sürekli kullanılan bazı ilaçlar, akciğer hastalığı, artrit, diyabet ve periferik damar hastalıkları yaşlılarda cinsel istek ve aktivitede azalmaya neden olurlar. Çeşitli hastalıklar sonucu gerçekleştirilen mastektomi ve histerektomi gibi cinsel organlara yönelik yapılan operasyonlar sonucunda kadında, artık çirkin bir görünüme sahip olduğu, cinsel cazibesini kaybettiğine yönelik düşünceler gelişebilir. Bu düşünceler de hastanın kendisini değersiz hissetmesini, güven duygusunun azalmasına sebep olabilir .Yaşlanma sürecinde organ sistemlerinde ortaya çıkan belirtiler, yaşlanmanın biyolojik mekanizmalarına göre daha iyi açıklanabilmiştir. Bunun sebebi, yaşlanma belirtilerinin ‘gözle görülebilir ve takip edilebilir olmasıdır.

Genel olarak biyolojik yaşlanma belirtileri, tüm vücut sistemlerinde yıpranma ve gerileme olarak gözlenir. Yaş ilerledikçe kronik hastalıkların görülme sıklığı artmaya başlar. Örneğin, ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun % 90’nında bir, %35’inde iki, %23’ünde üç, %15’inde dört ve dörtten daha fazla kronik sağlık sorunu bulunmaktadır. Yaşlılıkta bilişsel işlevlerde genel olarak bir kayıp olmakla birlikte bu kayıp herkeste aynı düzeyde değildir. Hatta her bireyde farklı bilişsel işlevler farklı oranlarda etkilenirler.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Yaşlanmayla birlikte dikkat, algılama ve problem çözme yeteneğinde azalma, bellekte kayıt ve hatırlama işlevlerinde, bilgiyi hızlı işleme, yürütücü işlevler, görsel beceri, öğrenme ve düşünme hızında yavaşlama görülür. Özellikle yürütücü işlevler, yapılacak işlerin öncelik sırasına göre belirlenmesi ve bunların belli bir sıra dahilinde yapılmasından sorumludurlar. Bireyin bağımsız bir şekilde hayatını devam ettirebilmesinde etkilidirler.

Doğuştan itibaren var olan beyin dokusu ve sinaps yoğunluğu eğitim ve öğrenime bağlı olarak artar ve bilişsel birikim oluşur. Bu yapıda genetik faktörler önemli bir yer tutmakla birlikte yüksek zihinsel yetenekler, gelişmiş baş etme mekanizmaları, akademik başarı ve sağlıklı yaşam gibi birçok faktör yer almaktadır.

YAŞLANMANIN PSİKOLOJİK ETKİLERİ

Yaşlanma fizyolojik değişimin yanı sıra bireyin psikolojik durumunu da etkiler.Geçen yüzyılda gerçekleşen tıbbi ilerlemeler ve yaşam koşullarındaki gelişmelere dair çalışmalar yapıldı.Yapılan çalışmalar sonucunda yaşlılarda ruhsal bozukluklar, erişkin yaş gruplarıyla karşılaştırıldığında daha az sıklıkta gözlenmiştir. Yaşlılarda psikiyatrik hastalıkların erişkinlerden daha farklı klinik bulgular vermesi, başta demans ve depresyon gibi hastalıkların klinik belirtilerin yaşlılığın doğal seyrinde normal olarak algılanması ve özellikle yaşlı popülasyonu da kapsayan epidemiyolojik çalışmaların yetersizliği yaşlı hastalarda tanı koymayı güçleştiren faktörlerdiryaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Majör depresyon, anksiyete bozuklukları, madde bağımlılıkları ve psikotik bozukluklar gibi yaygın hastalıkların daha genç yaş gruplarına oranla yaşlılarda daha az olduğu izlenmiştir .Bir çalışmada fiziksel rahatsızlıkları olan yaşlılar arasında olumsuz duygulardan çok olumlu duyguların var olduğu gözlemlenmiş, hatta ilerlemiş yaşın ve hastalığın bu insanların bakış açılarında olumsuzluğa yol açması gerekmediği görüşü daha çok destek bulmuştur. Hayatının son dönemine geldiğini bilen ve ölümün daha çok farkında olan yaşlı bireylerin, duygusal olarak anlamlı ilişkilerini korumak için daha büyük bir motivasyonları olduğu görülmüştür.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

İlk kişilik gelişimi teorisyenlerine göre gelişme, çocukluğun ya da ergenliğin son bulmasıyla tamamlanıyordu. Kişiliğin gelişiminin hayat boyunca devam ettiğini öne süren gelişim teorisyenlerinden biri Erik Erikson’dur . Erikson, yaşlılığı hayatın daha önceki evrelerinde kazanılmış olan benlik özelliklerinin iyice olgunlaşıp birbiri ile bütünleştiği bir süreç olarak tanımlamıştır.

Ona göre bu dönemde yaşamın acı tatlı tüm yönleri olduğu gibi kabul edilmiş, benimsenmiştir. Böylece kişinin huzura ve bilgeliğe ulaşması mümkün olur. Geçmişe yönelik pişmanlıklar, keşkeler yoktur. Yaşamın kalan kısmında ise geleceğe yönelik korku ve endişe gözlenmez. Kaçınılmaz sonuç olan ölüm, yaşamın doğal bir parçası olarak görülüp huzur içinde beklenir. Böylece kişide benlik bütünlüğü sağlanmış olur. Erikson, yaşamın bu son evresindeki krizi bütünlük ya da umutsuzluk olarak isimlendirdi. Eğer benlik bütünlüğü sağlanamamışsa, geçmişin kötü yaşandığı duygusu, hayatı tekrar yaşama özlemi görülür.

Sonuçta da yaşlıda umutsuzluk ve ölüm korkusu gelişir . Erikson’un teorisini destekleyen bir çalışmada, yaşam evrelerinin farklı yaşlardaki bireyler olsa da, art arda bir sıra izlediğini ve bu evrelerin etnik ve sosyoekonomik farklılıklara rağmen bütün toplumlarda geçerli olduğu gösterilmiştir . Erikson yaşamın her evresindeki gelişimsel ödevlere ve aşamalara odaklanırken, bazı teorisyenler de bireyin kişilik özelliklerini ve bu özelliklerin yaşam sürecini nasıl belirlediğini tanımlamaya çalışmışlardır.

Bireyleri çocukluğundan itibaren başlayıp tüm yaşamı boyunca izleyen uzun süreli çalışmalarda beş temel kişilik özelliğinin değişmediğini bulunmuştur. Bunlar dışa dönüklük, nevrotizm, uyumluluk, deneyime açıklık ve bilinçlilik. Bazı çalışmalara göre, bireyler en yaşlı gruplara doğru ilerlerken dışa dönüklüklerinde hafif bir azalma, uyumluluklarında hafif bir artma görülmüştü. Bu sonuçlar, kişiliğin yaşlandıkça katılaştığını savunan teorilerle ters düşmektedir . Kişilik gelişimiyle ilgili önemli bir teori de Carl Gustav Jung’a aittir.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Jung’a göre birey yaşamına bir bütün halinde başlar. Yaşam boyunca, kişiliği oluşturan her bir sistem diğerlerinden farklılaşmaya ve kendi içinde ayrımlaşmaya uğrar. Bu gelişim sürecini bireyleşim olarak adlandırmıştır. Bireyleşme kişide doğuştan itibaren var olan bir olgudur. Dış uyaranlar olmaksızın da gelişmesi mümkün olmakla birlikte sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için eğitime ve sosyal yaşama ihtiyacı vardır. Eğitimle birlikte kişiliğin her bir parçasının bireyleşmesi sağlanmaya çalışılır.

Yaşlanma,bireyin doğumundan itibaren başlayıp hayatının sonuna kadar devam eden bir süreçtir.Yaşlanma ile birlikte bireyin hücrelerinden organlarına kadar bütün fonksiyonları azalır.Yaşlanma bir süreçtir ve asla durmaz.Biyolojik yaşlanma her bireyde farklı hızlarda olabilmektedir.Bireyin nasıl beslendiği,yaşam tarzı,genetik özellikleri yaşlanma sürecini düzenleyen faktörlerdir.Günümüze kadar yaşlanmayla ilgili bir çok teori ortaya atılmıştır.

Huzurevi mi arıyorsunuz?

Aradığınız huzurevini Sosyal Hizmet Uzmanlarımızın danışmanlığı ve referansı ile bulmak için arayın.
+90 552 221 88 33 – +90 212 873 05 07

Güncel kabül gören yaşlanma teorisi genetik ile ilgilidir.Bu teoriye göre yaşlanma,hücre proteinlerinde ve genetik yapılarda meydana gelen bozulmaların sonucudur.Yaşlanmanın genetik kısmı bireyin elinde değildir ancak bazı durumlarda daha dikkatli olup bu süreci uzatabilir.Beslenme,uyku düzeni,spor gibi dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde durmalıdır. yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

YAŞLANMANIN BİYOLOJİK ETKİLERİ

yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler, Yaşlanmayla birlikte insanların biyolojik yapılarında değişiklikler olur. Kalp, damar ve endokrin bezlerinde birtakım değişimler, beyinde nöron sayısında azalma, kas, iskelet, dolaşım, sindirim sistemi ve üreme yeteneğinin kaybolması, genel vücut direncinde azalma görülür. Yaşlanmayla birlikte meydana gelebilen yeti yitimi tüm dünyada ve ülkemizde birey, aile ve toplumu ciddi bir şekilde etkileyebilmektedir. Sosyal ve ekonomik açıdan yüksek maliyetlere neden olmaktadır. Temel fiziksel, ruhsal ve mental fonksiyonlardaki gerilemelerin bir sonucu olan yeti yitiminin ortaya çıkmasında bu fonksiyonların her biri ayrı önem taşımaktadır. Mobilite, hareket etme yeteneği ile ilişkili bir kavramdır.Fiziksel fonksiyonların önemli bir bileşenidir.

Ülkemizde yapılan bazı çalışmalarda, yaşlılarda en fazla zorluk yaşanan günlük yaşam aktivitelerini sıralamıştır.Bunlar; yürüme, ev dışına çıkma, merdiven çıkma, alışveriş yapma ve ulaşım gibi mobilite yetisine bağlı aktiviteler olduğu bildirilmiştir .Yapılan birçok çalışmada, çok sayıda yaşlıda yaşın ilerlemesiyle birlikte mobilitede bir düşüş yaşandığı, bu düşüşün bir sonucu olarak daha ileri düzeyde ve tüm alanlarda yeti yitimi gelişme olasılığında artış izlenmiştir.

Ülkemizde yapılan bir çalışmada yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, tek başına yaşama, medeni durum, sabit aylık gelir, postural hipotansiyon, kronik hastalıkların varlığı ve sayısı, ilaç kullanımı ve kullanılan ilaç sayısı, antihipertansifler, kalp yetmezliği, hipertansiyon osteoartrit-romatoid artrit ve işitme bozukluğu, mobilitede yetiyitimi ile ilişkili iken yaşlıya bakım verenin olması, sağlık güvencesi, dispne, bronşit, kronik eklem ve sırt ağrısı, diyabet, görme bozukluğu ve ilaç kullanımının ilişkili olmadığı saptanmıştır . Ayrıca, mobilitede yeti yitimi olan yaşlıların artmış oranda fiziksel ve sosyal yeti yitimi yaşadıkları tespit edilmiştir.

Huzurevi mi arıyorsunuz?

Aradığınız huzurevini Sosyal Hizmet Uzmanlarımızın danışmanlığı ve referansı ile bulmak için arayın.
+90 552 221 88 33 – +90 212 873 05 07

Sürekli kullanılan bazı ilaçlar, akciğer hastalığı, artrit, diyabet ve periferik damar hastalıkları yaşlılarda cinsel istek ve aktivitede azalmaya neden olurlar. Çeşitli hastalıklar sonucu gerçekleştirilen mastektomi ve histerektomi gibi cinsel organlara yönelik yapılan operasyonlar sonucunda kadında, artık çirkin bir görünüme sahip olduğu, cinsel cazibesini kaybettiğine yönelik düşünceler gelişebilir. Bu düşünceler de hastanın kendisini değersiz hissetmesini, güven duygusunun azalmasına sebep olabilir .Yaşlanma sürecinde organ sistemlerinde ortaya çıkan belirtiler, yaşlanmanın biyolojik mekanizmalarına göre daha iyi açıklanabilmiştir. Bunun sebebi, yaşlanma belirtilerinin ‘gözle görülebilir ve takip edilebilir olmasıdır.

Genel olarak biyolojik yaşlanma belirtileri, tüm vücut sistemlerinde yıpranma ve gerileme olarak gözlenir. Yaş ilerledikçe kronik hastalıkların görülme sıklığı artmaya başlar. Örneğin, ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun % 90’nında bir, %35’inde iki, %23’ünde üç, %15’inde dört ve dörtten daha fazla kronik sağlık sorunu bulunmaktadır. Yaşlılıkta bilişsel işlevlerde genel olarak bir kayıp olmakla birlikte bu kayıp herkeste aynı düzeyde değildir. Hatta her bireyde farklı bilişsel işlevler farklı oranlarda etkilenirler.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Yaşlanmayla birlikte dikkat, algılama ve problem çözme yeteneğinde azalma, bellekte kayıt ve hatırlama işlevlerinde, bilgiyi hızlı işleme, yürütücü işlevler, görsel beceri, öğrenme ve düşünme hızında yavaşlama görülür. Özellikle yürütücü işlevler, yapılacak işlerin öncelik sırasına göre belirlenmesi ve bunların belli bir sıra dahilinde yapılmasından sorumludurlar. Bireyin bağımsız bir şekilde hayatını devam ettirebilmesinde etkilidirler.

Doğuştan itibaren var olan beyin dokusu ve sinaps yoğunluğu eğitim ve öğrenime bağlı olarak artar ve bilişsel birikim oluşur. Bu yapıda genetik faktörler önemli bir yer tutmakla birlikte yüksek zihinsel yetenekler, gelişmiş baş etme mekanizmaları, akademik başarı ve sağlıklı yaşam gibi birçok faktör yer almaktadır.

YAŞLANMANIN PSİKOLOJİK ETKİLERİ

Yaşlanma fizyolojik değişimin yanı sıra bireyin psikolojik durumunu da etkiler.Geçen yüzyılda gerçekleşen tıbbi ilerlemeler ve yaşam koşullarındaki gelişmelere dair çalışmalar yapıldı.Yapılan çalışmalar sonucunda yaşlılarda ruhsal bozukluklar, erişkin yaş gruplarıyla karşılaştırıldığında daha az sıklıkta gözlenmiştir. Yaşlılarda psikiyatrik hastalıkların erişkinlerden daha farklı klinik bulgular vermesi, başta demans ve depresyon gibi hastalıkların klinik belirtilerin yaşlılığın doğal seyrinde normal olarak algılanması ve özellikle yaşlı popülasyonu da kapsayan epidemiyolojik çalışmaların yetersizliği yaşlı hastalarda tanı koymayı güçleştiren faktörlerdiryaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Majör depresyon, anksiyete bozuklukları, madde bağımlılıkları ve psikotik bozukluklar gibi yaygın hastalıkların daha genç yaş gruplarına oranla yaşlılarda daha az olduğu izlenmiştir .Bir çalışmada fiziksel rahatsızlıkları olan yaşlılar arasında olumsuz duygulardan çok olumlu duyguların var olduğu gözlemlenmiş, hatta ilerlemiş yaşın ve hastalığın bu insanların bakış açılarında olumsuzluğa yol açması gerekmediği görüşü daha çok destek bulmuştur. Hayatının son dönemine geldiğini bilen ve ölümün daha çok farkında olan yaşlı bireylerin, duygusal olarak anlamlı ilişkilerini korumak için daha büyük bir motivasyonları olduğu görülmüştür.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

İlk kişilik gelişimi teorisyenlerine göre gelişme, çocukluğun ya da ergenliğin son bulmasıyla tamamlanıyordu. Kişiliğin gelişiminin hayat boyunca devam ettiğini öne süren gelişim teorisyenlerinden biri Erik Erikson’dur . Erikson, yaşlılığı hayatın daha önceki evrelerinde kazanılmış olan benlik özelliklerinin iyice olgunlaşıp birbiri ile bütünleştiği bir süreç olarak tanımlamıştır.

Ona göre bu dönemde yaşamın acı tatlı tüm yönleri olduğu gibi kabul edilmiş, benimsenmiştir. Böylece kişinin huzura ve bilgeliğe ulaşması mümkün olur. Geçmişe yönelik pişmanlıklar, keşkeler yoktur. Yaşamın kalan kısmında ise geleceğe yönelik korku ve endişe gözlenmez. Kaçınılmaz sonuç olan ölüm, yaşamın doğal bir parçası olarak görülüp huzur içinde beklenir. Böylece kişide benlik bütünlüğü sağlanmış olur. Erikson, yaşamın bu son evresindeki krizi bütünlük ya da umutsuzluk olarak isimlendirdi. Eğer benlik bütünlüğü sağlanamamışsa, geçmişin kötü yaşandığı duygusu, hayatı tekrar yaşama özlemi görülür.

Sonuçta da yaşlıda umutsuzluk ve ölüm korkusu gelişir . Erikson’un teorisini destekleyen bir çalışmada, yaşam evrelerinin farklı yaşlardaki bireyler olsa da, art arda bir sıra izlediğini ve bu evrelerin etnik ve sosyoekonomik farklılıklara rağmen bütün toplumlarda geçerli olduğu gösterilmiştir . Erikson yaşamın her evresindeki gelişimsel ödevlere ve aşamalara odaklanırken, bazı teorisyenler de bireyin kişilik özelliklerini ve bu özelliklerin yaşam sürecini nasıl belirlediğini tanımlamaya çalışmışlardır.

Bireyleri çocukluğundan itibaren başlayıp tüm yaşamı boyunca izleyen uzun süreli çalışmalarda beş temel kişilik özelliğinin değişmediğini bulunmuştur. Bunlar dışa dönüklük, nevrotizm, uyumluluk, deneyime açıklık ve bilinçlilik. Bazı çalışmalara göre, bireyler en yaşlı gruplara doğru ilerlerken dışa dönüklüklerinde hafif bir azalma, uyumluluklarında hafif bir artma görülmüştü. Bu sonuçlar, kişiliğin yaşlandıkça katılaştığını savunan teorilerle ters düşmektedir . Kişilik gelişimiyle ilgili önemli bir teori de Carl Gustav Jung’a aittir.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Jung’a göre birey yaşamına bir bütün halinde başlar. Yaşam boyunca, kişiliği oluşturan her bir sistem diğerlerinden farklılaşmaya ve kendi içinde ayrımlaşmaya uğrar. Bu gelişim sürecini bireyleşim olarak adlandırmıştır. Bireyleşme kişide doğuştan itibaren var olan bir olgudur. Dış uyaranlar olmaksızın da gelişmesi mümkün olmakla birlikte sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için eğitime ve sosyal yaşama ihtiyacı vardır. Eğitimle birlikte kişiliğin her bir parçasının bireyleşmesi sağlanmaya çalışılır.

YAŞLILIK DÖNEMİ RUHSAL BOZUKLUKLARI

İnsan hayatının uzaması ile birlikte hem fiziksel hastalıkların hem de bazı psikiyatrik bozuklukların görülme oranı artmaktadır. Yaşlı hastalarda psikiyatrik hastalıklar sık görülmekle birlikte erişkinlere kıyasla daha düşük oranlarda izlenmektedirler. Bu durumun birçok nedeni vardır. Yaşlıların yaşam kalitesindeki ve işlevselliğindeki azalmaya bağlı olarak bir ruhsal bozukluğun tanı ölçütlerini tam olarak karşılamayabilir.

Yaşlılar ruhsal belirtilerini özellikle inkar edebilir veya daha az oranda hekime ifade edebilirler. Ayrıca, bu bireylerin sahip oldukları kronik hastalıklar ve kullandıkları ilaçlar ruhsal belirtileri maskeleyebilir. Yaşlı hasta grubuyla çalışan hekimlerin erişkin hastalarla karşılaştırıldığında psikiyatrik muayene esnasında daha aktif rol almaları, aileden hasta hakkında daha çok bilgi edinmeleri ve var olan diğer kronik hastalıklarla birlikte hastanın bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi gerekir.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Mevcut tanı yöntemleri kullanılarak yapılan değerlendirmelere göre yaşlılarda majör depresif bozukluk tanılı hastalara daha az oranda rastlanılmaktadır.Ciddi tıbbi sorunları olan, bellek, yönetsel işlevler ve bilgi işleme gibi bilişsel işlevlerinde bozulma olan hastalarda tanı koymada zorluk yaşanır. Buna karşın distimik bozukluk, kronik minör depresyon ve eşik altı depresyon, yetişkinlerle karşılaştırıldığında yaşlı hastalarda daha yüksek oranda görülmekte olup bu oran %35’lere kadar çıkabilmektedir.

Depresyon için risk etmenleri arasında kadın cinsiyet, travmatik yaşam olayları, kronik hastalıklarının varlığı, yetersiz aile ve sosyal destek, uyku bozukluğu, alkol madde kötüye kullanımı, geç başlangıçlı depresyon, tek başına ve bakım evlerinde yaşamak yer almaktadır.Tedavi edilmeyen kronik depresyonunu olan yaşlıların depresyonu olmayanlara oranla yaklaşık olarak iki kat daha fazla kansere yakalandıkları saptanmıştır.Yaşlılarda depresyonun tanısında dikkate alınması gerekli hastalıklardan birisi de demanstır.Demans yaşlılarda en sık görülen nöropsikiyatrik bozukluklardan birisidir. Alzheimer hastalığı ise,bu tür hastalıklar arasında en sık görülen hastalıktır ve demansların %50-75’ini oluşturur.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

YAŞLILIK DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN HASTALIKLAR

Yaşlanma ile beraber kas-iskelet sisteminde de bir takım değişiklikler meydana gelir. Yaşlanmayla kemik kaybı oluşur, kemik mineral yoğunluğu azalır, kemik yapısı bozulur. Eklemlerde bulunan kıkırdak yapısı incelir; kıkırdağın yapısında bulunan bazı maddeler esnekliğini kaybeder, sertleşir ve daha katı, kırılgan bir hal alır. Bağlar ve tendonlar yırtılmaya yatkın hale gelir, oluşan yırtıklar da zor iyileşir. Yine omurgadaki disklerin sıvı içeriği azalır, beslenmesi bozulur, çatlaklar ve aşınmalar oluşur.

Kas liflerinin sayısı ve büyüklüğü giderek azalır, bu da iskelet kası kütlesinde ve gücünde azalmaya yol açar. Kas-iskelet sisteminde meydana gelen bu ve bunun benzeri değişiklikler sonucunda yaşlılarda bazı hastalıklar daha sık görülür hale gelir. Aşağıda bu hastalıklardan bazılarına değinilmiştir. Osteoartrit Halk arasında Kireçlenme olarak bilinen Osteoartrit, eklem kıkırdağının kaybı ve eklem çevresindeki kemiğin yeniden şekillenmesi ile karakterize çok faktörlü, yavaş ilerleme gösteren, müzmin bir hastalıktır. Özellikle yük taşıyan eklemlerde ilerleyici olarak ortaya çıkmaktadır.

Osteoartrit yaşlı hastalarda kas iskelet sisteminden kaynaklanan özürlülük ve ağrının en sık nedenidir. Hastalığın oluşum biçimi tam olarak anlaşılamamıştır. Genetik, yaş, şişmanlık, kadın cinsiyet, artmış kemik yoğunluğu, eklem gevşekliği ve ekleme aşırı yüklenme bilinen risk faktörleridir. 50 yaşından önce erkeklerde, 50 yaşından sonra kadınlarda özellikle de diz ekleminde daha sık olarak görülür. Şişmanlık diz osteoartriti için bir risk faktörüdür. Şişmanlık sadece yük taşıyan eklemlerde yükü arttırmaz; ayrıca duruşu, yürüyüşü ve fiziksel aktivite düzeylerini de değiştirerek eklem yapısında bozulmaya neden olur. Bir ya da birden çok nedene bağlı olarak (metabolik hastalıklar, kırık, aşırı yüklenme, mikrobik iltihap gibi) oluşabileceği gibi çoğu zamanda herhangi bir nedeni yoktur. Herhangi bir eklemde gelişebilirse de bazı eklemler hastalıktan daha fazla etkilenir; Boyun – Ağrı omuza ya da enseye yayılabilir. bel Ağrı sırta veya bacaklara yayılabilir.

Ağrı kalçaya, kasıklara veya dize yayılabilir. El parmakları özellikle tırnaklara yakın parmak eklemleri ve başparmak eklem kökü tutulur. Cisimleri kavramada zorluk yaratabilir. Diz özellikle yürümede, merdiven inmede ve çıkmada zorluğa neden olur. Ayak parmak eklem kökü tutulur, yürüme ağrılıdır. Hastalarda etkilenen eklemde ağrı, tutukluk, şişlik, hareket zorluğu, güçsüzlük, şekil bozukluğu, gıcırdama hissi/sesi, güvensizlik/boşluk hissi veya işlev zorluğu/kaybı gibi yakınmalara neden olur. Genellikle bu yakınmalar yavaş ve sinsi seyirli başlar. Muayenede etkilenen eklemin ve eklemi çevreleyen yumuşak dokuların dikkatlice değerlendirilmesi gerekmektedir.yaşlılıkta

fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Eklemde şişlik, hareket kısıtlılığı ve eklemden ses gelmesi gibi muayene bulguları saptanabilir. Hastalığın tanısının konmasında düz grafiler genellikle yeterlidir. Hastaların çoğunda kan tahlilleri de normaldir; bu incelemeler daha çok diğer hastalıkları ayırt etmek için kullanılır. Hastalığın tedavisinde, hastalara tedavinin amaçları, yaşam şekli değişiklikleri, egzersiz, aktivitelerinin takibi, kilo kaybı, eklemi koruma konusunda eğitim verilmelidir. Ağrısı olan hastalar fizik tedaviye yönlendirilmeli; fizik tedavi uygulamalarının yanı sıra hastalar düzenli egzersiz yapma konusunda cesaretlendirilmelidir. Yine kaplıca uygulamaları ve su içi egzersizler de etkili olmaktadır. Kilolu hastalar, kilo verme ve düşük kiloda kalma konusunda teşvik edilmelidir.

Baston, yürüteç gibi yürümeye yardımcı cihazlar ağrıyı azaltacağından hastaların bu cihazları kullanmaları uygun olur. Yine hastalara uygun dizlik, tabanlık ve ayakkabı değişiklikleri de önerilmelidir. Hafif ve orta dereceli ağrısı olan hastalara başlangıçta basit ağrı kesiciler, yeterli yanıt alınamadığında da daha güçlü ağrı kesici ilaçlar; ayrıca lokal uygulanan ilaçlar, eklem içi enjeksiyonlar, hastalık ya da eklem yapısını düzenleyici ilaçlar uygulanabilir. İlaç ve ilaç dışı tedavilerle ağrıda yeterli azalma ve fonksiyonel iyileşme sağlanamayan, yaşam kalitesi bozulan hastalarda cerrahi tedavi yöntemlerine başvurulabilinir.Yaşlılık döneminde bir hastalık ise Kas kitlesi kaybıdır.Yaşlılık özellikle yağsız vücut kitlesi ve kas kitlesinin ilerleyici kaybı ile ilgilidir.

Yaşlanmanın başladığı 45 yaştan itibaren 90’lı yaşlara gelindiğinde eğer özel önlemler alınmazsa kas kitlesinin neredeyse yarısı kaybedilir. Kişiler arası farklılıklar olsa bile yaşlanmayla birlikte kol ve bacaklardaki kas kitlesi azalır, yağ depoları özellikle erkeklerde göbek çevresinde, kadınlarda kalça çevresinde artar. Vücut şekli bu şekilde değişirken vücut ağırlığı aynı kalabilir.

Yaş bağımlı değişiklikler (büyüme hormonu ve benzerlerinde azalma, menopoz, andropoz), egzersiz ve fiziksel aktivitenin azalması, diyetle yetersiz protein ve enerji alımı, iskelet kaslarının azalmış protein sentezi kas kitlesi ve gücündeki azalmadan sorumlu tutulmaktadır. Bu durumun zararlı sonuçları kas kuvvet kaybı, kas kuvvet kaybının yol açtığı hareket kaybı, yürüyüş ve denge bozuklukları ve düşme ile karakterizedir. Bunlar da hastane yatışlarına ve hareketsizliğe neden olur ki zaten bunlarda kas kitlesi kaybını daha da artırarak kısır bir döngü oluşturur.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Kas kuvvet kaybı aynı zamanda yaşlılıktaki düşkünlüğün hem erkeklerde hem de kadınlarda önemli bir bileşenidir. Düşkünlükle yaşlı insanın bağımsızlığı kaybolmakta, yaşam kalitesi azalmaktadır. Bu nedenle kas kitlesi kaybının önlenmesi ve tedavisi önemlidir. Bu da ancak proteinden zengin diyetin düzenli ve yeterli fiziksel egzersizle birleştirilmesi ile mümkün olabilir.Bir diğer hastalık ise d vitamini eksikliğidir.

Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini ya besinlerle alınır ya da cildimizde güneş ışığının etkisiyle oluşur. D vitamini, gıdalarla alınan kalsiyumun bağırsaklardan emilimini, kemiklerden kalsiyumun geri çekilmesini ve böbreklerden kalsiyumun geri emilmesini sağlayarak kan kalsiyumunu normal sınırlar içinde tutar.

Kalsiyum metabolizmasında önemli rol oynayan D vitamini yalnızca kemik ve diş dokusu için değil aynı zamanda bağışıklık sistemi için de gereklidir. Kişinin vücut direncini arttırarak, kişiyi bazı kanserlerden, kalpdamar hastalıklarından ve şeker hastalığından koruyabilir. 51-70 yaş arası için günlük 400 ünite, 70 yaş üstü için günlük 600 ünite vitamin D alınması önerilmektedir.

Yaşlılarda genellikle D vitamini düzeyinin düşük olduğu düşünülmektedir. Besinler ve güneş ışığından yeterince yararlanamama bu eksikliğin en önemli nedenleri arasında yer almaktadır. D vitamini özellikle yağlı balıklarda (somon, karides), balık yağında, yumurta sarısı, karaciğer, peynir, süt ve süt ürünlerinde bulunur.

D vitamini eksikliği kemik ağrılarına, kas ağrılarına, kas güçsüzlüğüne ve kemik erimesine yol açar. Vücutta yeterli D vitamini olması için güneş ışığından da yararlanılması gerekmektedir. Haftada 4 ila 6 gün ellerin, kolların ve yüzün 15 dakika güneş görmesi gerekir. Eğer bu mümkün değilse en azından günlük 400 ünite D vitamini almak faydalı olur. 70 yaş üzerinde bu doz günde 800 ünite olmalı ve birlikte 1200 mg kalsiyum alınmalıdır.

YAŞLILIK DÖNEMİ RUHSAL BOZUKLUKLARI

İnsan hayatının uzaması ile birlikte hem fiziksel hastalıkların hem de bazı psikiyatrik bozuklukların görülme oranı artmaktadır. Yaşlı hastalarda psikiyatrik hastalıklar sık görülmekle birlikte erişkinlere kıyasla daha düşük oranlarda izlenmektedirler. Bu durumun birçok nedeni vardır. Yaşlıların yaşam kalitesindeki ve işlevselliğindeki azalmaya bağlı olarak bir ruhsal bozukluğun tanı ölçütlerini tam olarak karşılamayabilir.

Yaşlılar ruhsal belirtilerini özellikle inkar edebilir veya daha az oranda hekime ifade edebilirler. Ayrıca, bu bireylerin sahip oldukları kronik hastalıklar ve kullandıkları ilaçlar ruhsal belirtileri maskeleyebilir. Yaşlı hasta grubuyla çalışan hekimlerin erişkin hastalarla karşılaştırıldığında psikiyatrik muayene esnasında daha aktif rol almaları, aileden hasta hakkında daha çok bilgi edinmeleri ve var olan diğer kronik hastalıklarla birlikte hastanın bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi gerekir.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Mevcut tanı yöntemleri kullanılarak yapılan değerlendirmelere göre yaşlılarda majör depresif bozukluk tanılı hastalara daha az oranda rastlanılmaktadır.Ciddi tıbbi sorunları olan, bellek, yönetsel işlevler ve bilgi işleme gibi bilişsel işlevlerinde bozulma olan hastalarda tanı koymada zorluk yaşanır. Buna karşın distimik bozukluk, kronik minör depresyon ve eşik altı depresyon, yetişkinlerle karşılaştırıldığında yaşlı hastalarda daha yüksek oranda görülmekte olup bu oran %35’lere kadar çıkabilmektedir.

Depresyon için risk etmenleri arasında kadın cinsiyet, travmatik yaşam olayları, kronik hastalıklarının varlığı, yetersiz aile ve sosyal destek, uyku bozukluğu, alkol madde kötüye kullanımı, geç başlangıçlı depresyon, tek başına ve bakım evlerinde yaşamak yer almaktadır.Tedavi edilmeyen kronik depresyonunu olan yaşlıların depresyonu olmayanlara oranla yaklaşık olarak iki kat daha fazla kansere yakalandıkları saptanmıştır.Yaşlılarda depresyonun tanısında dikkate alınması gerekli hastalıklardan birisi de demanstır.Demans yaşlılarda en sık görülen nöropsikiyatrik bozukluklardan birisidir. Alzheimer hastalığı ise,bu tür hastalıklar arasında en sık görülen hastalıktır ve demansların %50-75’ini oluşturur.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

YAŞLILIK DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN HASTALIKLAR

Yaşlanma ile beraber kas-iskelet sisteminde de bir takım değişiklikler meydana gelir. Yaşlanmayla kemik kaybı oluşur, kemik mineral yoğunluğu azalır, kemik yapısı bozulur. Eklemlerde bulunan kıkırdak yapısı incelir; kıkırdağın yapısında bulunan bazı maddeler esnekliğini kaybeder, sertleşir ve daha katı, kırılgan bir hal alır. Bağlar ve tendonlar yırtılmaya yatkın hale gelir, oluşan yırtıklar da zor iyileşir. Yine omurgadaki disklerin sıvı içeriği azalır, beslenmesi bozulur, çatlaklar ve aşınmalar oluşur.

Kas liflerinin sayısı ve büyüklüğü giderek azalır, bu da iskelet kası kütlesinde ve gücünde azalmaya yol açar. Kas-iskelet sisteminde meydana gelen bu ve bunun benzeri değişiklikler sonucunda yaşlılarda bazı hastalıklar daha sık görülür hale gelir. Aşağıda bu hastalıklardan bazılarına değinilmiştir. Osteoartrit Halk arasında Kireçlenme olarak bilinen Osteoartrit, eklem kıkırdağının kaybı ve eklem çevresindeki kemiğin yeniden şekillenmesi ile karakterize çok faktörlü, yavaş ilerleme gösteren, müzmin bir hastalıktır. Özellikle yük taşıyan eklemlerde ilerleyici olarak ortaya çıkmaktadır.

Osteoartrit yaşlı hastalarda kas iskelet sisteminden kaynaklanan özürlülük ve ağrının en sık nedenidir. Hastalığın oluşum biçimi tam olarak anlaşılamamıştır. Genetik, yaş, şişmanlık, kadın cinsiyet, artmış kemik yoğunluğu, eklem gevşekliği ve ekleme aşırı yüklenme bilinen risk faktörleridir. 50 yaşından önce erkeklerde, 50 yaşından sonra kadınlarda özellikle de diz ekleminde daha sık olarak görülür. Şişmanlık diz osteoartriti için bir risk faktörüdür. Şişmanlık sadece yük taşıyan eklemlerde yükü arttırmaz; ayrıca duruşu, yürüyüşü ve fiziksel aktivite düzeylerini de değiştirerek eklem yapısında bozulmaya neden olur. Bir ya da birden çok nedene bağlı olarak (metabolik hastalıklar, kırık, aşırı yüklenme, mikrobik iltihap gibi) oluşabileceği gibi çoğu zamanda herhangi bir nedeni yoktur. Herhangi bir eklemde gelişebilirse de bazı eklemler hastalıktan daha fazla etkilenir; Boyun – Ağrı omuza ya da enseye yayılabilir. bel Ağrı sırta veya bacaklara yayılabilir.

Ağrı kalçaya, kasıklara veya dize yayılabilir. El parmakları özellikle tırnaklara yakın parmak eklemleri ve başparmak eklem kökü tutulur. Cisimleri kavramada zorluk yaratabilir. Diz özellikle yürümede, merdiven inmede ve çıkmada zorluğa neden olur. Ayak parmak eklem kökü tutulur, yürüme ağrılıdır. Hastalarda etkilenen eklemde ağrı, tutukluk, şişlik, hareket zorluğu, güçsüzlük, şekil bozukluğu, gıcırdama hissi/sesi, güvensizlik/boşluk hissi veya işlev zorluğu/kaybı gibi yakınmalara neden olur. Genellikle bu yakınmalar yavaş ve sinsi seyirli başlar. Muayenede etkilenen eklemin ve eklemi çevreleyen yumuşak dokuların dikkatlice değerlendirilmesi gerekmektedir.yaşlılıkta

fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Eklemde şişlik, hareket kısıtlılığı ve eklemden ses gelmesi gibi muayene bulguları saptanabilir. Hastalığın tanısının konmasında düz grafiler genellikle yeterlidir. Hastaların çoğunda kan tahlilleri de normaldir; bu incelemeler daha çok diğer hastalıkları ayırt etmek için kullanılır. Hastalığın tedavisinde, hastalara tedavinin amaçları, yaşam şekli değişiklikleri, egzersiz, aktivitelerinin takibi, kilo kaybı, eklemi koruma konusunda eğitim verilmelidir. Ağrısı olan hastalar fizik tedaviye yönlendirilmeli; fizik tedavi uygulamalarının yanı sıra hastalar düzenli egzersiz yapma konusunda cesaretlendirilmelidir. Yine kaplıca uygulamaları ve su içi egzersizler de etkili olmaktadır. Kilolu hastalar, kilo verme ve düşük kiloda kalma konusunda teşvik edilmelidir.

Baston, yürüteç gibi yürümeye yardımcı cihazlar ağrıyı azaltacağından hastaların bu cihazları kullanmaları uygun olur. Yine hastalara uygun dizlik, tabanlık ve ayakkabı değişiklikleri de önerilmelidir. Hafif ve orta dereceli ağrısı olan hastalara başlangıçta basit ağrı kesiciler, yeterli yanıt alınamadığında da daha güçlü ağrı kesici ilaçlar; ayrıca lokal uygulanan ilaçlar, eklem içi enjeksiyonlar, hastalık ya da eklem yapısını düzenleyici ilaçlar uygulanabilir. İlaç ve ilaç dışı tedavilerle ağrıda yeterli azalma ve fonksiyonel iyileşme sağlanamayan, yaşam kalitesi bozulan hastalarda cerrahi tedavi yöntemlerine başvurulabilinir.Yaşlılık döneminde bir hastalık ise Kas kitlesi kaybıdır.Yaşlılık özellikle yağsız vücut kitlesi ve kas kitlesinin ilerleyici kaybı ile ilgilidir.

Yaşlanmanın başladığı 45 yaştan itibaren 90’lı yaşlara gelindiğinde eğer özel önlemler alınmazsa kas kitlesinin neredeyse yarısı kaybedilir. Kişiler arası farklılıklar olsa bile yaşlanmayla birlikte kol ve bacaklardaki kas kitlesi azalır, yağ depoları özellikle erkeklerde göbek çevresinde, kadınlarda kalça çevresinde artar. Vücut şekli bu şekilde değişirken vücut ağırlığı aynı kalabilir.

Yaş bağımlı değişiklikler (büyüme hormonu ve benzerlerinde azalma, menopoz, andropoz), egzersiz ve fiziksel aktivitenin azalması, diyetle yetersiz protein ve enerji alımı, iskelet kaslarının azalmış protein sentezi kas kitlesi ve gücündeki azalmadan sorumlu tutulmaktadır. Bu durumun zararlı sonuçları kas kuvvet kaybı, kas kuvvet kaybının yol açtığı hareket kaybı, yürüyüş ve denge bozuklukları ve düşme ile karakterizedir. Bunlar da hastane yatışlarına ve hareketsizliğe neden olur ki zaten bunlarda kas kitlesi kaybını daha da artırarak kısır bir döngü oluşturur.yaşlılıkta fiziksel değişimler, yaşılıkta psikolojik değişimler, yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik değişimler,

Kas kuvvet kaybı aynı zamanda yaşlılıktaki düşkünlüğün hem erkeklerde hem de kadınlarda önemli bir bileşenidir. Düşkünlükle yaşlı insanın bağımsızlığı kaybolmakta, yaşam kalitesi azalmaktadır. Bu nedenle kas kitlesi kaybının önlenmesi ve tedavisi önemlidir. Bu da ancak proteinden zengin diyetin düzenli ve yeterli fiziksel egzersizle birleştirilmesi ile mümkün olabilir.Bir diğer hastalık ise d vitamini eksikliğidir.

Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini ya besinlerle alınır ya da cildimizde güneş ışığının etkisiyle oluşur. D vitamini, gıdalarla alınan kalsiyumun bağırsaklardan emilimini, kemiklerden kalsiyumun geri çekilmesini ve böbreklerden kalsiyumun geri emilmesini sağlayarak kan kalsiyumunu normal sınırlar içinde tutar.

Kalsiyum metabolizmasında önemli rol oynayan D vitamini yalnızca kemik ve diş dokusu için değil aynı zamanda bağışıklık sistemi için de gereklidir. Kişinin vücut direncini arttırarak, kişiyi bazı kanserlerden, kalpdamar hastalıklarından ve şeker hastalığından koruyabilir. 51-70 yaş arası için günlük 400 ünite, 70 yaş üstü için günlük 600 ünite vitamin D alınması önerilmektedir.

Yaşlılarda genellikle D vitamini düzeyinin düşük olduğu düşünülmektedir. Besinler ve güneş ışığından yeterince yararlanamama bu eksikliğin en önemli nedenleri arasında yer almaktadır. D vitamini özellikle yağlı balıklarda (somon, karides), balık yağında, yumurta sarısı, karaciğer, peynir, süt ve süt ürünlerinde bulunur.

D vitamini eksikliği kemik ağrılarına, kas ağrılarına, kas güçsüzlüğüne ve kemik erimesine yol açar. Vücutta yeterli D vitamini olması için güneş ışığından da yararlanılması gerekmektedir. Haftada 4 ila 6 gün ellerin, kolların ve yüzün 15 dakika güneş görmesi gerekir. Eğer bu mümkün değilse en azından günlük 400 ünite D vitamini almak faydalı olur. 70 yaş üzerinde bu doz günde 800 ünite olmalı ve birlikte 1200 mg kalsiyum alınmalıdır.

mer ve uykunun önemi

UYKUNUN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Düzenli uyku sağlıktan iş yerindeki verime, solunum ve iskelet sisteminden kişisel düzene kadar birçok konuda insan hayatına fayda sağlamaktadır. Beyin fonksiyonları çalıştırmasının yanında uyku, bireyin ruhsal sağlığına da katkı vererek mutluluğu getiren önemli faktörlerden biri olmaktadır. alzheimer ve uykunun önemi

BAKIM, ONARIM VE YENİLENME

Yaş ilerledikçe insan hücrelerinin yenilenme kabiliyetleri azalma gösterse de hayat boyunca yeterli ve kaliteli uyku uyumuş olmak şüphesiz bu yaş sınırının çok daha yüksek sınırlara çekilebileceğini göstermektedir. Gün boyu çalışan ve yorulan hücreler sadece uyku anlarında dinlenmekte ve yenilenebilmektedirler. Çocuklar gelişim hızı açısından ve yaşlılarsa sağlıklı bir zihne sahip olabilmek adına uykuyu asla ihmal etmemelidirler. alzheimer ve uykunun önemi

DÜZEN VE DİSİPLİN

Düzenli uyku alışkanlıkları kişinin hayatında da büyük değişiklikler yaşamasına neden olmaktadır. Uyku düzeni sayesinde beslenme alışkanlıkları gibi diğer alışkanlarda değişmek zorunda kalmakta ve bu da insanın daha disiplinli olabilmesine imkan sağlamaktadır. Ayrıca uyku hafızayı güçlendirerek Alzheimer hastalığına karşı alınacak önemli önlemlerden biri olmaktadır.

SAĞLIKLI VE MUTLU BİR HAYAT

Dolaşım, solunum ve iskelet sistemleri gibi birçok sistem uyku sayesinde daha iyi çalışmaktadır. Vücuttaki sistemlerin daha iyi çalışması insanların daha zinde kalmalarını ve sağlıklı bir hayat yaşamalarını kolaylaştırmaktadır. Uyku zihinsel anlamda da odaklanma, öğrenme, düşünme gibi yetenekleri geliştirmesinin yanında stresi de azaltarak insanları daha mutlu etmektedir. alzheimer ve uykunun önemi

ALZHEİMER VE UYKU DÜZENİ

Alzheimer hastalarında uyku düzeni  genellikle değişken olmaktadır. Araştırmalar hafıza kaybı dolayısıyla beynin uyku alışkanlıklarını da unuttuğunu göstermektedir. Hastalığa sahip olmayan yaşlı insanlarda bile görülen uyku düzensizlikleri Alzheimer söz konusu olduğunda uykuya dalarken zorluk çekme, gündüz uyuma, halsizlik ve depresyon gibi problemlere de neden olabilmektedir. Ayrıca uyku apnesi olarak da bilinen uyku nefessiz kalmak hastaların uyuyamamasına neden olan bir diğer etkendir. Kısacası bozulan beyin yapısı uyumayı zorlaştırmakta ve uykunun sorunlu gelmesi de beyin yapısını daha kötü bir duruma getirmektedir. alzheimer ve uykunun önemi

ALZHEİMER HASTALARI ÇOK UYUR MU?

Yeni doğmuş bebekler günün 19-20 saat gibi büyük bir bölümünü uyuyarak geçirse de yaş ilerledikçe uyku saatleri giderek azalmaktadır. Çocuklarda bu süre 8-10 saat kadar sürebilse de yetişkinlik dönemi ile birlikte insanların uyku ihtiyacı 5-7 saate kadar düşebilmektedir. Hem uyku süresinin azalması hem de kalitesinin düşmesi Alzheimer hastalarının bu durumdan çok daha olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Hastaların uykuları sürekli bölünmekte ve bu da hastaların kaliteli uykuya ulaşmasını engellemektedir. Ayrıca hastalarda gözlenen huzursuzluk ve depresyon gibi durumlar uyku süresini daha da kısaltmaktadır. alzheimer ve uykunun önemi

YAŞLILIKTA SÜREKLİ UYKU HALİ

Alzheimer hastalarında uyku düzenleri bozuk olsa da bu hastalığa yakalanmamış yaşlı insanlarda sürekli uyku hali görülebilmektedir. Aslında bu durum derin uyku olarak bilinen uykuda geçirilen gerçek uyku süresinin kısalmasıyla alakalıdır. Yaşlı insanlar derin uyku süresindeki azalma nedeniyle uyudukları sürelerde tam olarak dinlenememekte ve bu da kendilerini yorgun hissetmelerine neden olmaktadır. Halsizlik, yorgunluk ve isteksizlik gibi etkenler uykusuzluğun diğer belirtileri olmaktadır. Uykusuzluk durumunun doğal yollardan çözülmeye çalışılması daha faydalı olmak ancak hastalar uzmanların gözetiminde uyku ilaçlarından yararlanabilmektedir.

YAŞLILARDA UYKU İLACI KULLANIMI

Uykusuzluk, uykunun bölünmesi ve uyuma güçlüğü gibi çeşitli şekillerde yaşanabilmektedir. Bu nedenle uyku ilaçları kişilere özel olarak reçete edilmektedir. Uykusuzluk çeken yaşlı insanların kesinlikle başka kişilerin ilaçlarını kullanmamaları gerekmektedir. Bitkisel ilaçlar reçetesiz olarak satılsa da tedavinin doktor gözetiminde sürdürülmesi gerektiği asla unutulmamalıdır.
Araştırmalar ve uzmanlar uyku ilaçlarının tansiyon düşmesi, solunum ve kalp sorunlarına neden olduğunu göstermektedir. Uyku ilacı kullanmanın insan beynine alkol kullanmakla aynı derecede hasar vermesi, uyku ilaçlarını Demans ve Alzheimer ile yapılan mücadelede önemli düşmanlardan biri haline getirmektedir. Uyku ilaçlarının zorunlu kalınmadığı takdirde veya uzun dönemler kullanılması insan sağlığı açısından tehdit oluşturmaktadır. alzheimer ve uykunun önemi

DEMANS HASTALARI VE UYKU İLACI

Demans kısaca yaşlanan zihnin zayıflaması durumudur. Uyku ilaçları da beyni zayıflatarak demans hastalığını negatif yönde etkileyebilmektedir. Uzmanlar yaşanan uyku problemlerine karşı ilaç kullanımının  uygulanması gereken son tedavi yöntemi olması gerektiğini belirtmektedirler. Demans hastalarının uyku düzenlerinin ve alışkanlıklarının dikkatle incelenmesi ve düzenlenmesi gerekmektedir. Bu noktada gündüz uykuları uyku düzenini bozan ve uyku kalitesini düşüren önemli problemlerden biri olmaktadır. Hastanın aynı saatte uyuyup aynı saatte kalkabileceği bir uyku programının oluşturulması da alınacak önlemler arasındadır. Bu önlemlerinin yanı sıra Alzheimer ve demans hastalarının uyku kaçırabilecek çay ve kahve içeceklerden uzak durması ve beslenmelerine de dikkat etmeleri gerektiği unutulmamalıdır.

ALZHEİMER HASTALARI NE YEMEMELİ?

Beslenme durumu Alzheimer hastalarını için genellikle büyük bir problem olmaktadır. Kullanılan ilaçlar hastanın iştahını olumsuz olarak etkileyebilmekte veya hastanın yaşadığı sindirim, damar yolu veya şeker sorunları beslenme düzenini değiştirebilmektedir. Bu noktada aile bireylerine düşen en büyük sorumluluklardan birisi hastanın tercihlerini olabildiğince kabullenmektir. alzheimer ve uykunun önemi
Hastalığın ilerlemesi ile birlikte sindirim, solunum sistemleri gibi birçok sistem zorlanarak çalışmaya başlar. Özellikle sindirim sisteminin zorlanmaması açısından sindirimi zor olan yiyeceklerin yenmemesi gerekmektedir. Su her öğünde tüketilerek boşaltım yolu enfeksiyonlarından kaçınılabilir. Ayrıca hastaların öğün sayısının arttırılması gerekli enerjiyi elde edebilmeleri açısından büyük önem taşımaktadır. alzheimer ve uykunun önemi

ALZHEİMER İÇİN EN İYİ İLAÇ HANGİSİ?

Alzheimer tedavisi henüz bulunamamış bir hastalıktır. Hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçlar genellikle hastalığın belirtilerini yavaşlatmak ve etkilerini geciktirmek amacıyla kullanılmaktadır. Hastalığın seyri, evresi veya kişinin fiziksel ve zihinsel özelliklerine doktorlar farklı ilaçlar reçete edebilmektedirler. Bu nedenle hastalık için kullanılacak en iyi ilaçtan söz edilememektedir. Her hastanın özel olduğunu ve verilen ilaçların başka bir hasta tarafından kullanılmasının büyük zararlar vereceğini hasta yakınlarının bilmesi gerekmektedir. alzheimer ve uykunun önemi

ALZHEİMER HASTALARININ YERİNDE DURAMAMASI

Hastalığın ilerleyen evrelerinde geçmişin hatırlanmaması, hasta vücudunun bazı işlevlerini yerine getirememesi hastanın endişeli ve stresli bir ruh hale girmesine neden olabilmektedir. Hastanın özellikle bulunduğu yerleri hatırlayamaması veya evini tanıyamaması kendini güvensiz hissetmesine ve daha çok huzursuzlanmasına neden olmaktadır. Aile bireylerinin durumu kabullenerek hastanın yanında olması ve yaşananları anlayışla karşılaması sürecin en kolay şekilde geçirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Hastanın zihnini meşgul tutabilecek aktivitelerin gerçekleştirilmesi huzursuzluğun giderilmesi için alınabilecek önlemlerden birisi olmaktadır. alzheimer ve uykunun önemi

ALZHEİMER HASTALIĞININ SON EVRESİ?

Alzheimer hastalığının genel olarak kabul gören yedi farklı evresi vardır. Hastalığın son evresi “Çok Ciddi Bilişsel Bozukluk” olarak da adlandırılmaktadır. Alzheimer hastalığının bu evresinde kişiler başkalarının yardımı olmadan hayatlarını sürdüremeyecek duruma gelirler. Hastalar bu dönemde aile bireylerini, eşini veya çocuklarını tanıyamayabilir. Çevre ile kurulan iletişim ve konuşma yetenekleri de bu evreyle birlikte ciddi oranda kaybolabilmektedir. Sinir hücrelerinin zarar görmesi nedeniyle vücut fonksiyonları durabilmekte ve hasta hayatını kaybedebilmektedir. alzheimer ve uykunun önemi

ALZHEİMER HASTALARI NEDEN ÖLÜR?

Alzheimer hastalığında en sık rastlanan ölüm sebebi kişinin yutkunma ve çiğneme yetenekleri kaybetmesiyle nedeniyle soluk borusundan girebilen yiyeceklerin akciğerde enfeksiyona sebep olmasıdır. Hastaların hareket yetenekleri kaybetmeleri nedeniyle görülen kalp ve damar problemleri, vücut direnci ve bağışıklığının düşmesi nedeniyle görülen enfeksiyonlar, sindirim sistemindeki problemler nedeniyle vücudun gerekli enerjiyi bulamaması karşılaşılan önemli sebeplerden olmaktadır.

İçeriklerimizi takip etmek için bültenimize abone olun.

Yazı hakkında düşündüklerinizi paylaşın.
Call Now ButtonHemen ARA